İtalyan, dışavurumcu ressam Amedeo Modigliani (1884-1920), kübizm ile art deco arasında köprü kurmuş bir dâhidir. Pek çok dahi gibi, O’nun da değeri öldükten sonra anlaşıldı. İtalya’nın Toskana bölgesindeki küçük liman şehri Livorno’da Musevi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Hayatı boyunca başına musallat olacak, akciğer hastalıkları henüz 11 yaşındayken ortaya çıktı. Tüberküloz sebebiyle liseyi bitiremedi, okuyamayınca resme yöneldi. Floransa ve Venedik’te güzel sanatlar okudu, Rönesans şaheserlerini keşfetti.
22 yaşındayken, resim aşkından, cebinde parası olmadan Paris’e taşındı. Yeni ressamlarla tanıştı, arkadaşlarından biri de Picasso’ydu. Paris’teki bohem hayata adapte olmakta gecikmedi. Hem parasızlıktan, hem de alkol sorunlarından, hastanlandı. İyileşmek için bir süre İtalya’ya ailesinin yanına dönmek zorunda kaldı. İyileşir iyileşmez ise soluğu yine Paris’te aldı. Paris’e geri döndüğü birkaç yıl sadece heykeltıraşlık yaptı. 1. Dünya Savaşı sırasında orduya katılmak istedi ama sağlıklı olmadığı için orduya alınmadı. Savaş yıllarında resme geri döndü.
1917’de resimleri için model ararken, kendisi de bir ressam olan Fransız Jeanne Hebuterne ile tanıştı. Hebuterne’in ailesi koyu Katolikti. 19 yaşındaki kızlarının bir Musevi ile birlikte olmasına izin vermediler. Ancak olan olmuştu; filmlere konu olacak bir aşk hikayesi başladı. Modigliani için daha verimli bir sanat dönemi başlamıştı, Hebuterne’in verdiği ilhamla, nü’leri bırakıp, ünlü portrelerini yapmaya başladı. Aynı yıl ilk kişisel sergisini açtı. Bir kızları oldu, mutluydular.
Ancak hala para kazanamamıştı ve içki sorunları devam ediyordu. 1920 yılına girdikleri yılbaşı eğlencesinde gayet sağlıklı görünüyordu. Ama yılbaşından sonraki 4 gün evden çıkmamışlardı, üstelik Hebuterne 8 aylık hamileydi. Ressam olan bir komşuları, meraklanıp gittiğinde, Modigliani’yi bitkin şekilde Hebuterne’e yaslanmış, çaresiz yatıyor buldu. Komşusu hemen doktor çağırdı, Modigliani’nin ileri derecede tüberküloz menejit olduğu ortaya çıktı. Sadece 20 gün sonra, yolun yarısı 35’indeyken, vefat etti. Karnı burnunda Hebuterne’i, ailesi yanına aldı. Ancak çok trajedik bir şekilde, Modigliani’nin acısına dayanamayan Hebuterne, ailesinin 5. kattaki dairesinden atlayarak, kendinin ve karnındaki bebeğin yaşamına son verdi. 15 aylık kızları öksüz kalmıştı. Hebuterne ‘in ailesi, vefatlarından ancak 10 yıl sonra, aynı kabristanda yatmalarına razı oldu. Bugün çift Paris’teki Pere Lachaise mezarlığında, aynı mezar taşının altında yatmaktadır.
Jeanne Hebuterne Portreleri’nden
Öksüz kalan kızlarını halası büyüttü. Annesi gibi adı Jeanne olan kızları, 1958’de “Modigliani: Man and Myth” adında, babasının hayatını anlatan bir kitap yazdı. Bu kadar sevgi ve hayat dolu olan Modigliani’nin ve Hebuterne’in hayatının çok genç ve çok acı sonlanması haksızlık. Hayatının aşkı Jeanne Hebuterne’i konu aldığı portreler, bugün 30 milyon dolara alıcı buluyor. Halbuki onu hayatının son günlerine sürükleyen şey parasızlıktı.
2015’de Christie’s satışa çıkan Nu couché – Red Nude (1917) isimli nü resminin 170 milyon Dolar’a Çinli iş adamı Liu Yiqian tarafından satın alınması ise bir başka ironi. Evet bir Modigliani resmi bugüne kadar dünyada satılan en pahalı 8. resim ünvanını aldı. Dünyanın en pahalı 7 resmini thestoryoseven.com için listelemiş ve anlatmıştım, okumak isterseniz tıklayın.
Nü’ler Modigliani’ye ilk solo sergisini sağlayan resim serisiydi. Ona şöhreti de getirmişti. Sergi salonunda camın arkasında duran bir nü çok ilgi çekip, kaldırımda kalabalık yaratmış, olaya polis dahil olup resim kaldırılınca, bu haber Modigliani’yi ünlendirmişti. Sadece bu nü, bahsettiğim nü serisinden farklı. Öncelikle kadın oturuyor, diğer nülerde kadınlar çoğunlukla yatar poziyonda resmedilmiş. Bir diğer özelliği ise yüz hatlarının, vücut hatlarına nazaran çok daha köşeli olması. Ama en önemli özelliği bu nü’nün Modigliani’nin de favorisi olması. Bu resmi aile, arkadaş portrelerinden ayırmamış, hep yanında tutmuş. Resimdeki kadının kim olduğu ile ilgili kesin bir bilgi yok. Hebuterne ile tanışmadan önce yaşadığı bir başka olaylı aşk vardı; Anna Akhmatova evliydi ve sonrasında Modigliani’yi terkedip kocasına geri dönmüştü. Belki onu hatırlamak istediğinden resmi saklamıştı ve bu özel durum sebebiyle portreye isim vermemişti. Kim bilir, fazladan eklediği ve kübizm andıran köşeli surat belki de kimiliği gizlemek içindi. Bir diğer olasılık ise Woody Allen’ın Midnight in Paris (2011) filmini seyrettiğimde aklıma geldi. Picasso’nun metresi rolündeki Adriana karakteri, Modigliani ile yaşadığı kaçamaktan bahsediyordu. Filmdeki bu diyalog beni yaralamıştı. O anda ilk aklıma gelen Hebuterne’i aldatmış olma ihtimali ve “hayır, mümkün değil olamaz” düşünceleri… Sonuç olarak filmdeki Adriana karakteri tamamen bir hayal ürünü olmayabilir, Modigliani ile gerçekten bir bağlantısı olabilir. Belki bir gün öğreniriz.
Modigliani sadece kadınların portresini yapmıyordu elbette. Soyut dışavurumcu ressam Chaim Soutine ile çok yakın arkadaşlardı. O dönemlerde, kimsenin anlamadığı sanatlarını icra ederken, birbirlerine destek oldular, birbirlerini yüreklendirdiler. Modigliani, Soutine’in bir çok portresini yaptı, hatta hızını alamayıp bir tanesini bir kapının üzerine bile boyadı.