Apollon fırtınada mahsur kalan Argonotlara yardım etmek için, ışık saçan okunu denize fırlatmış ve ortaya bu küçük ada çıkmış. Bu yeni adaya da “ortaya çıkan, görünen” anlamına gelen “Anafeno” ismini vermiş. Zamanla adanın ismi Anafi halini almış. 260 metrede yükseklikteki bu beyaz şehri, henüz Santorini – Anafi rotasında seyirdeyken izlemeye başlamıştık. Apollon’un okuyla koşturan atlılara dönüşen dalgalar, bembeyaz köpüğünü adanın Chora’sına bırakmış gibi parıldıyordu.
Limanına vardığımızda saat öğlene yaklaşmıştı. Limanın girişinde ağlarını temizleyen üç dört balıkçı teknesi ve aracını dükkanının önüne çekip eşyalarını bagajdan sakince indiren delikanlıdan başka kimse yoktu. Limandan tepeye doğru kıvrılan 2 km uzunluğundaki patikada yürümeye başladık. Akdeniz bitki örtüsü kaplı tepeler size ara sıra da olsa karşılaşacağınız manzaralar hakkında ufak fikirler verebiliyor. Parıldayan beyaz Chora’sına doğru yürümeyi sürdürürken bizi takip eden güneşten kaçacak yer bulamayınca keşke yanımıza su alsaydık diye düşünmedik değil.
25 dakika süren yürüyüş sonrası tepedeki şehre ulaştık. Elektrik tellerini kadraja almadan fotoğraf çekmeyi bir iki defa denedikten sonra pes ettik. Sadece 293 kişinin yaşadığı bir yerde bulunan bu orantısız kablo kalabalığı, zihnimizden asla silinmeyecek Anafi’ye özgü bir simge olarak kaldı. Galiba Anafi’nin güzelliğinin gücü çabasız oluşundaydı.
Anafi Adasında yürürken…
Güneş bir noktadan sonra öyle bir parlak hal aldı ki gölgeler bile ara sokaklarda kayboldu. Biz de soluklanmak ve biraz da serinlemek için Taverna Steki’ye oturduk. Nasıl bu kadar lezzetli fava yaptıklarını konuşurken bulduk kendimizi (Favayı sarı mercimekten yapıyorlarmış). Tavernanın wifi erişimi de olmasa, 21.yy’da olduğumuzu ispat edecek başka bir ipucu yoktu etrafta.
Adanın en doğusundaki Kalamos Dağı her fırsatta ikonik silüetini gösteriyordu. Tüm Akdeniz’in en büyük ikinci monoliti olan bu yekpare kaya parçası sadece 460 metre yükseklikte ama büyük bir M harfine benzeyen silüeti ve zirvesindeki eski kalıntıların üzerine 1715’te kondurulmuş Panagia Kalamiotissa Manastırı ile fazlasıyla gösterişliydi.
Chora’nın güneye bakan manzarasında bir an Ege Denizi sonsuz gibi göründü, gözlerimizi kısınca uzakta belli belirsiz Girit’in silüetini fark ettik. Batıdaki küçük meydana yürüdüğümüzde Santorini kalderası kendine hemen manzarada yer buldu. 3600 yıl önce patlayan volkanın izlerini jeologlar Anafi’de bulmuşlar. Chora’nın doğusunda ise bizi küçük bir sürpriz bekliyordu; Agios Spyridon Kilisesi. Tüm Kiklad Adalarında oryantalist mimari esintilerini taşıyan tek kilise.
Limana dönüşte daha kısa olan patika yerine 3 km kıvrılarak inen karayoluna yöneldik. Bizi bu yola çeken Kalamos Dağı’nın farklı açılardan görebileceğimiz manzarasıydı. En etkileyici halini ise bir sonraki gün adadan ayrılırken denizden görecektik. Gün doğumda Anafi limanından ayrılıp Astipalya’ya doğru yola çıktığımızda Kalamos Dağı, beklediğimizden daha devasa ve nefes kesici görünüyordu.
Anafi 1920’lerden itibaren siyasi muhalifler için sürgün yeri olarak kullanılmış. 1974’ten sonra turizmin başlamasıyla ise Avrupalı hippiler adayı sahiplenmiş. Bugünlerde de bakir plajları ve dağlardaki yürüyüş rotaları ile yine alternatif bir kitleyi kendine çekiyor. Yaz sezonunda Pire, Santorini, Girit ve 12 Adalar’dan Anafi’ye feribotla ulaşabiliyorsunuz, sezon dışında ise sadece Pire ve Santorini’den ulaşım var.
Anafi Adası’ndan daha fazla fotoğraf instagram bayaiyi sayfamızda. Sormak istedikleriniz için bize instagram’dan dm yazabilirsiniz.