Dünya’nın en büyük çarşısıdır İstanbul, üzerinden martılar geçen.
İstanbul Semt Pazarları… İstanbul’da mutlaka görmeniz gereken 4 pazar : Dolapdere Bit Pazarı, Feriköy Antika Pazarı, Edirnekapı Kuş Pazarı, Fatih Çarşamba Pazarı
Pazar sabahı, ortalık daha uyanmamış. Halaskargazi Caddesi henüz sessiz. Dolapdere Caddesi’nden aşağıya doğru bırakıyoruz kendimizi. Burasıda aynı tenhalıkta. İki üç araba tamircisi dükkanı açmış ama görünürde kimse yok. Büyük ihtimal içeride, sıcak bir köşede kahvaltılarını yapıyorlar.
Dolapdere Bit Pazarı
Soğuk, bere ve atkının kapatmadığı yüzeyde kendini hatırlatıyor. Adımlarımızı hızlandırıp rüzgarın nispeten daha az estiği kaldırım kenarlarından yokuşu takip ediyoruz. Hafif hafif duyulan rüzgarın sesine bu defa uğultular karışmaya başlıyor. Yokuş bitince cadde üstünde bıraktığımız tenhalığın zaten buraya hiç uğramadığı anlıyoruz. Kadını, erkeği, yaşlısı, genci ışıkların hemen solundaki ara sokağa girip gözden kayboluyor. Sokağın başında duvara yapıştırılmış bir tabela, Feylosof Sokağı.
Çok geçmeden biz de atıyoruz kendimizi sokaktan içeri. Sokak arasında duvar boyunca serilmiş örtülerin üzerinde ne aramıyorsanız var. Ya da siz ne arıyorsanız, bu aramadıklarınızın içinde olduğu kesin. Yere serilmiş her bir örtünün üzerinde başka bir sürreal tablo var sanki. Ürünler satılmak için değil de bağımsız bir sanatçının son yaptığı eseri sergilemek için bir araya getirilmiş gibi.
Burası Avrupa’daki bit pazarlarından çok farklı. Hatta eskiden bit pazarı nasılsa, burası öyle. Çöpe atılmaktan son anda kurtarılan elektronik eşyalar, taşınanların evlerinin arkasında bıraktığı, unuttuğu eşyalar ve daha bir kategorisinin bile olduğunu sanmadığım alet ve edevatlar. Fiyatlar inanılmaz ucuz. Bildiğimiz ucuzdan daha ucuz. 4 TL’ye İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenen, Asur Dönemi’nden kalma bir kaidenin minyatür kopyasını aldığımı söylesem belki daha doğru bir anlatım olur. Onu görmeden önce aradığımı bilmiyordum mesela. Ama görünce verdiği mutluluğu aradığımı hatırladım.
Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu zamana yol kenarına kurulan pazarlar, kuruldukları yerin ya da kurulduğu günün adını alırmış. Çarşamba Pazarı, Cuma Pazarı, Dolapdere Pazarı gibi. Ortaçağ Avrupa’sında ise pazarlar çoğunlukla bulundukları yerleşim yerinin merkezine, kilise ya da katedralin çevresine kurulurmuş. Dolapdere Bit Pazarı da tıpkı İstanbul gibi beraber yaşamın getirdiği kültürü yansıtıyor. Dolapdere de kuruluyor ve Mirmiran Sokak’taki Panayia Avengelistria Rum Kilisesi’nin duvarları boyunca devam ediyor tezgahları.
Osman Bey, beresi, üşümemek için üst üste giydiği iki mont ile serili muşambanın üzerinde sattığı ayakkabıları gösteriyor. “Şu 10, bu 15 TL, onun yanındaki de 15. Değişiyor modeline göre ama hepsi çok sağlamdır.” diye de ekliyor. Gece yarısını geçince, kurulmaya başlanırmış buradaki tezgahlar. “Kim erken gelirse, yerini kapar” diye ekliyor bıyık altı hafif gülümsemesiyle. Her Cumartesi gece 01:00’de açıyor tezgahını, Pazar akşam 17:00’ye kadar getirdiklerini satmaya çalışıyor. “Gece karanlığında alışverişe gelen oluyor mu?” diye soruyoruz şaşırmamızı hiç saklamadan. “Olmaz mı” diyor, “Erken gelen en iyisini alır”. Merakla diğer tezgahlara yöneliyoruz. Feylosof Sokak sadece başlangıçmış, Mirimiran Sokak da boylu boyunca tezgah dolu.
Yere serdiği örtünün üzeri eski fotoğraflar ve 50’lerden kalma kristal bardaklarla dolu Seyfi Bey’e rastlıyoruz. “Siz de mi gece 01:00’de açtın tezgahınızı?” diyoruz, “Benim o kadar erken gelmeme gerek yok, benim yerimi burada herkes bilir, senelerdir hep bu köşedeyim.” diyor. Seyfi Bey, 2 çift eski kristal bardakların altın yaldızı öyle güzel övüyor ki, dayanamayıp “Ne kadar?” diyoruz, “İkisi 20 ama sizi sevdim, 10 verin” diyor. Alıp atıyoruz çantaya.
Hurdacı dükkanının önünde tabureye oturmuş, gelen geçeni izleyen Kadir Dağ ile sohbet ediyoruz. “Hafta içi bizim dükkanın önünde in cin top oynar, bir tek pazarları böyle hareketli, biz de seviyoruz, seyrediyoruz.” diyor.
Kasap Hurşit Sokağı’ndaki merdivenli yokuşun bir kaç basamağını çıkınca, sağda Evvel Zaman antika ve eski eşya dükkanına rastlıyoruz. İçeride ciddi bir koleksiyon var. Dolapdere Bit Pazarı Pazardan Pazara, ama onlar meraklısı için her gün burada.
Dolapdere Bit Pazarı bitecek gibi değil. Eğer bit pazarlarına meraklıysanız ve gerçek bir bit pazarı görmek istiyorsanız en az 3-4 saatinizi ayırmalısınız burası için. Pazardan ayrılmadan önce giriş kapısı Hacı İlbey Sokak’ta yer alan Panayia Avengelistria Rum Kilisesine de uğrayabilirsiniz. 1877 inşasına başlanan ve 16 senede tamamlanan kilise, mimarisi ile hemen dikkat çekiyor. Yüksek duvarlarla çevrili avlunun, ortasında iki çan kulesi bulunuyor. Kilisenin içerisinde yer alan mozaik ve resimler de oldukça değerli.
Feriköy Antika Pazarı
Dolapdere Bit Pazarı’ndan çıkıp çok yakınında kurulan diğer bir pazara geçiyoruz; Feriköy Antika Pazarı. Her hafta pazar günleri Feriköy’de semt pazarının hemen altında kurulan pazar, ufak gibi görünse de içinde barındırdıklarına bakmak için birgünü rahat geçirebileceğiniz bir yer. Burada tezgah açan kişiler antika ve eski eşya konusunda tecrübeli, çoğunlukla da sabit bir dükkanı olan kişiler. Daktilo, ütü gibi eski eşyalardan yapılmış masa lambası modellerini sergileyen bir tezgahta, pazardaki fiyatların dükkandaki satış fiyatına göre %30 daha ucuz olduğunu öğreniyoruz.
Feriköy Antika Pazarı’nda fiyatlar satılan ürünlerin kondisyonuna ve nadirliğine göre değişiyor. Ama burada Dolapdere Bit Pazarı’ndaki fiyatları beklemek hayal kırıklığı olur. İngiliz Porselenleri, Osmanlı Dönemi’nden kalma porselenler, denizci harita mercekleri, eski ilanlar, plaklar, eski oyuncaklar ve değerli kitapları bulabileceğiniz bir yer burası. Her tezgah bir önceki hayatların kısa bir özeti gibi. Ve burada her antika pazarında geçerli olan kural söz konusu “Bir eşyanın ilk sahibi değilseniz son sahibi de olmazsınız”.
Yarı açık pazarın tavanını destekleyen demir çubuklar, yan yana sıralanmış tezgahlar, eski demir bir trenin içinde dolaşıyormuşuz hissi veriyor. Her koridora kurulmuş tezgahlar, başka hayatlara baktığımız kompartmanlar gibi. Plak satan tezgahlardan gelen müzik de sanki trenin lokantasında çalan fon müziği.
Beresine sığmayan bembeyaz saçları, metal çerçeve gözlükleri ile tezgahın hemen arkasından selamlıyor bizi Sevcan Göktürk. Kendisine 3 sene önce Çukurcuma’da rastlamıştık, tamir ettiği bir büyüteci satın almıştık. Biz O’nu hemen hatırlıyoruz, o bizi hatırlamadığını belli etmiyor. Sevcan Amca’nın elleri bu işin ne kadar zahmetli olduğu gösteren en önemli kanıt. Eski bir dürbünü temizliyor, bir yandan bizimle sohbet ederken. 50 senedir bu işi yapıyormuş ya da onun deyimiyle 50 senedir bu aşkı taşıyormuş ellerinde. Hafta içi Çukurcuma’da tezgahının başında, Pazar günleri de Feriköy’de alıyormuş soluğu. Büyüteçler, mercekler, dürbünler, metal aksamlı optikler uzmanlık alanı. Yolda çivi görsem alırım, temizlerim, tamiratını yaptığım bir eşyada kullanırım diyor. Ve ekliyor, işin ciddiyetini daha çok fark etmemiz için “Milli servet bunlar” diyor, “Eskiyi toplayıp, temizleyip, tamir edip, cilalayıp tekrar kullanılır hale getirmek gerekiyor. Bunların hepsi bizim değerlerimiz, bu toprakların hafızası.”
Bir başka tezgahta Veysel Sedat Bolcal ile tanışıyoruz. Aslında kendisi tenör, müzisyen, 20 senedir de ressam. Aynı zamanda antika tutkusunu işi haline getirmiş. Kurtuluş’ta dükkanı var. 6 senedir de Feriköy Antika Pazarı’nda tezgah açıyor. Eski seramik, porselen biblolara ve eski resimlere özel bir ilgisi var.
Her pazarcı konuşunca hiç duymadığınız, daha önce hiç bakmadığınız bir açıdan anlatıyor yaptığı işi. Satın alacağınız eşya ne olursa olsun öncesinde pazarcı ile sohbet etmek ise çok eskilerin geleneği. Feriköy Antika Pazarı’nı gezerken muhakkak ki yorulacaksınız. İnsan ister istemez oturacak bir tabure, sıcak bir çay, kahve arıyor. Hemen pazarın girişinde çay ocağı ve yanındaki gözleme alanı mola için çölde vaha değerinde. Pazarda yenilen gözlemeden ne olacak ki demeyin, bu pazara sadece gözleme yemek için gelip, gelmişken pazarı dolaşanlar da varmış.
Anadolu topraklarında günümüze kadar hiç ara vermeden gelen pazarcılık geleneği hala eskisi gibi. Çoğunlukla babadan oğula devam ediyor. Pazar anlayışı ise diğer yerlerdeki benzerlerinden daha farklı. Sadece semt halkının alışveriş ihtiyaçlarını karşılamak için değil aynı zamanda bir sosyal tesis semt pazarları. Hava almaya çıkanların, bir şey almaya gelmeyip gezenlerin, eş dost tezgahına uğrayıp sohbetlerin de yapıldığı bir buluşma yeri. Bu sohbetlerin ise uzayıp neredeyse amfide bir derse dönüştüğü bir yer var ki, orası da Edirnekapı’da kurulan Kuş Pazarı.
Edirnekapı Kuş Pazarı
Cumartesi ve Pazar günleri surların dibinde, Altınay Spor Kulübü’nün halı saha tesislerinde kurulan kuş pazarı meraklıların toplanma yeri. İçeri giriş için 3 TL veriyorsunuz. Belki de içeri girerken para verilen İstanbul’daki istisna pazar burası. İçeride bulunan her şey haliyle sadece kuşlarla ilgili. Kuş türleri, hareketleri, özellikleri derken pazardan çok açık unutulmuş bir kuş ansiklopedisine bakar gibiyiz. Osmanlı ‘dan beri yaşatılan bu gelenek sürekli yer değiştirse de şimdiki yerinde de oldukça ziyaret alıyor. Pazar saat 14:00’den sonra tenhalaşmaya başlıyor alan. Buraya gelen güvercin sevdalılarını, hem sohbet ederken hem de almak istedikleri kuşları incelerken görmek mümkün.
İki genç arkadaş geliyor pazarcının yanına. Önce kuşların fiyatlarını soruyor. İçlerinde daha ince yapılı olanı ısrarla arka sıradaki bir kuşu gösteriyor. “Onu uçarken görebilir miyiz?” diyor pazarcıya. Pazarcı salıyor maviliğe kuşu. Surların hemen altında iki takla atıyor güvercin, seyredildiğini biliyormuş gibi. Pazarcının yanına inince de kısa bir alkış istiyor haliyle. “Fiyatı?” diyor ince yapılı, sarı saçlı çocuk. “100 TL” diyor pazarcı. “Ama bu farklıdır, sıradan taklacılardan sayma bunu”. Pahalı geliyor haliyle, “Öğrenci için 100 TL çok” diyor. İsmi Mithat’mış. Elinde bir fotoğraf makinesi var, benim fotoğraf makinesini görünce soruyor. “Abi bunun ayarını yaptık ama bulanık çıkıyor, nedir derdi?”. Yeni almış makinasını Hayyam’dan. “Acemiyiz” diye ekliyor. Bildiğim kadarıyla anlatıyorum ayaküstü. Çok mutlu oluyor deklanşöre basınca ortaya çıkan sonuçtan. Ben de soruyorum, bu kuş sevdasının nereden geldiğini. Amcası severmiş çok güvercinleri, ondan geçmiş. “İyi ki de geçti” diyor. Yaşadıkları apartmanın terasında iki arkadaş besliyorlarmış güvercinleri. Kuş besleyenlerin bir sözü varmış, amcası söylemiş O’na da. “Kuş uçunca sahibi de uçarmış aslında”. Güvercini izlerken sahibi de dolanırmış gökyüzünde, onun gözünden izlermiş dünyayı. Sanırım kuş pazarı da onlar için bir rüya pazarı aslında, her gelen yarın uçuracakları rüyalarını seçiyorlar.
Kuş pazarında genelde her pazarcının hafta içi yaptığı başka işleri var. İçlerinde öğretmen olanlar da var, emekli olmuş sevdiği için bu işi yapan da. Diğer pazarcıların “hoca” diye hitap ettikleri biri var ki, O’nun tek uğraşı güvercinler. Bülent Güner, namı diğer Bülent Hoca, kuşlar konusunda derya deniz. Bize anlatırken elindeki kuşlara nasıl baktığını görseniz bunun zaten bir iş olmadığını hemen anlarsınız. 50 yıldır güvercin sevdalısı olan Bülent Hoca, elindeki sevdalısı Bango ( Osmanlı Mısıri Kuşu) güvercini gösteriyor. O kadar narin bir güzellikleri var ki, zamanında hep bu topraklardan alınıp Avrupa’ya götürülmüşler. Şimdi ise bulmak çok zormuş. Tabi bu kuşu yetiştirmek de oldukça meşakkatli. Kısa gagası sebebiyle özel beslenmesi gerekiyor. Patlak gözleri ve parıldayan tüyleri ile Bango kuşu 1001 gece masallarından fırlamış gibi. Pazar öğleden sonra, ortam sakinleşince sohbet muhabbet de artıyor haliyle. Çaylar dolanıyor tezgahlar arasında. Kimisi için bir sonraki haftaya kalıyor uçurulacak rüyaları. İstanbul surlarının altında kanat sesleri arasından batıyor güneş. Kuş Pazarı’na kadar gelmişken hemen iki sokak üstteki Kariye Müzesi‘ni ziyaret edebilir, hatta yokuş aşağı yürüyüp Molla Aşkı Park’ına gidebilir, Balat’a kadar inebilirsiniz.
İstanbul Semt Pazarları: İstanbul’da sadece Pazar günleri kurulan 54 tane semt pazarı var. Bir haftada kurulan semt pazarların sayısı ise 337. Pazarcılar genelde haftanın 5-6 günü farklı semt pazarlarında tezgah açıyorlar. Onlar için her semt pazarının müşterisi ve talepleri farklı. Bazı pazarlarda ise her daim dükkanı olan esnaflar, dükkanın önüne tezgah açıp pazara dahil olabiliyor.
Fatih Çarşamba Pazarı
İstanbul’da Pazartesi en az, Perşembe ise en fazla semt pazarının kurulduğu gün. Ama bir de İstanbul’un en tarihi ve kimilerine göre en eski pazarı var ki o da Çarşamba günü Fatih’te kurulan Çarşamba Pazarı. Çarşamba Pazarı’nın en büyük eksikliği üzerine henüz akademik bir çalışmanın yapılmaması. O yüzden pazarın tarihi ile ilgili rakamlar pazarcıların duyduğu, kendisinin pazarda yer almasıyla deneyimlediği tahminlerden oluşuyor. Kimi için 200 sene, kimi için 150 senedir kuruluyor bu pazar. Bu rakamlar ilk başta çok gelebilir ama aynı pazarcıların 30 senedir burada tezgah açtığı, dedelerinin de pazarcı olduğu hesaba katılınca az bile söylenmiş olabileceğini düşündürüyor insana.
Çarşamba Pazarı’na girince kendinizi başka bir şehre girmiş gibi hissediyorsunuz. O kadar çok ürün çeşitliliği var ki, kumaşlardan mutfak gereçlerine, giyimden balık tezgahlarına, kırtasiye, porselen, oyuncak ve daha sayamadığımız çeşitte ürünü satan tezgahı burada bulabilirsiniz.
Yavuz Bey 30 yıldır pazarcı, kahvaltılık uzmanlık alanı. Haftanın 5 günü pazarlarda tezgah açıyor. Ramazan Bey 15 yıldır bebek kıyafetleri alıp satıyor, son moda ne varsa onun tezgahında. Diğer Ramazan Bey 20 yıldır kök sebze ve yeşillik satıyor. Hamza Bey ise asma yaprağında uzman, 30 yıldır bu işi yapıyor. Tezgahına özenle dizerken yaprakları, bir taraftan anlatıyor. “Tokat Yaprağı haşlanmış olur, pişirmesi kolaydır, hem İzmir yaprağı gibi tuzlu olmaz.” diyor.
Bir bakıma pazarcıların süper ligi Çarşamba Pazarı. En usta pazarcılar ünü Türkiye sınırlarının dışına çıkmış Çarşamba Pazarı’nda tezgah açıyor. Tarihi Yarımada’da Fatih Camii Boyacı Kapısı’nın girişinden başlayıp semte yayılan, uçaktan bile görülebilen bu devasa pazar alanı İstanbul’a gelen herkesin kesinle uğraması gereken bir yer.
Şehrin vitrini gibidir semt pazarları. Yaşayan şehri en yakından görebileceğiniz, şehirde yaşananları keyifle izleyebileceğiniz.
İstanbul Semt Pazarları Yazı ve fotoğraflar : Oylum Yüksel & Onur Yüksel
3 comments
İstanbul’da antika eşya evi de oldukça başarılı.
http://www.antikaesyaevi.com
Merhabalar, sitenizi yakından takip ediyoruz. Elinize sağlık. Başta fotoğraflar olmak üzere verdiğiniz her bilgi nitelikli. Teşekkür ederiz. Biz de http://www.gormedengelme.com ile paylaşmaya başladık. Kolay gelsin.