Uzun zamandır giymediğin pantolonun cebine eline attığında, hiç beklemediğin bir anda ortaya çıkan para gibidir Çukurcuma. İstanbul’un unutulmuş cebidir burası. Öyle kocaman bir ceptir ki içindeki hatıraları, hiç duymadığın hikayeleri dinletir sana. Hem de dilediğin kadar süre verir, sen istedikçe de anlatır hiç usanmadan.
Ne aradığını bilmeden gelenlerin bile, bulduğunda aradığı şeyi hatırladıkları yerdir Çukurcuma.
Her sokağında bir eski eşya satıcısının, antikacısının eksik olmadığı adı üstünde bir semt Çukurcuma. Hikaye şöyledir ki, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden önce, askerleri ile birlikte bir Cuma vakti buradan geçiyormuş. Mola verip Cuma Namazı’nı da burada kılmış. Bu çukur yerde kılınan Cuma Namazı semte adını vermiş. O zamandan beri Çukurcuma olarak anılmaya başlanmış. İster Beyoğlu’ndan Galatasaray Lisesi’nin hemen yanından aşağıya doğru, ister Tophane’den yukarıya doğru, ister Sıraselviler Caddesi’nden gidin, buluşma noktası burasıdır. Ne aradığını bilmeden gelenlerin bile, bulduğunda aradığı şeyi hatırladıkları yerdir Çukurcuma.
Antikacılar işleri gereği müthiş bir deneyim ve birikime sahipler. Onlar eski eşya ansiklopedileri gibi, her sayfada başka bir bilgi, başka bir hatıra. Sanatın her dalından, hemen her döneminden eşyaya aşinalar. Antikacıların gözleri her eski eşyada sanat arıyor, o eşyayı değerli yapan özellikler varsa, gözleri hemen yakalıyor.
Mimar Sinan’ın İstanbul’a emanet ettiği yapılardan Muhittin Molla Fenari Camii ‘nin hemen yanından Çukurcuma Camii Sokağı’na giriyoruz. Saat sabah 10:00. Dükkanlar yeni yeni açılmış. Etrafta, hiç çıkmayan bir tarih kokusu. Üzerine geçirdiği yemyeşil sarmaşıkları, balkonundan sarkan çiçekleri ile yan yana sıralanmış binalar. Köşeyi dönmeden hemen soldaki tabelada Tombak yazıyor. 1975’ten beri Çukurcuma’ya gelenlerin ziyaret ettiği dükkan, Mehmet Kösedağ ve Naciye Sepet’in eski eşya laboratuvarı gibi. Naciye Sepet 1992’den beri Tombak’ta çalışıyor.

Mehmet Köşedağ aileden antikacı. Abisi Tombak Ahmet Çukurcuma’nın eskilerinden. Tombak Ahmet memleketi Maraş’a geri dönmüş ama Mehmet Bey abisinin hatıralarını dükkanın ismi ile yaşatmaya devam ediyor. “Tombak Ahmet denilince burada bilmeyen yoktur” diyor ve kısa bir anısını anlatıyor Mehmet Kösedağ, 60’lı yılların keyfini süren gülümsemesiyle. “Adamın biri abim Ahmet’i arıyormuş, Tombak Ahmet’i nerede bulurum? deyince göstermişler. Adam abimi görünce şaşırmış. Lakabınız tombak ama siz inceciksiniz.” demiş. Mehmet Bey ekliyor, çoğu kişi bilmez Tombak sanatını. “% 80 bakır, % 20 çinkodan oluşan sarı renkli alaşımdır, abimin çok değerli tombak koleksiyonu vardı, tombak sanatından da çok iyi anlardı, o yüzden Tombak Ahmet derlerdi” diyor.

“Her meslek ölebilir, antikacılık ölmez. Çok az paranız da olsa dünyanın her yerinde bu mesleği yapabilirsiniz. Eski eşyayı eski fiyatına alıp, meraklısına değerinden satabilirsiniz” Mehmet Kösedağ – Tombak

Antika kimine göre bir sevgi işi, kimine göre profesyonel bir iş. Antika merakı girdiği zaman kanınıza bir daha çıkmaz derler. Mehmet Bey de onlardan. Kendi koleksiyonlarının yanı sıra dükkanında yok yok. Yardımcım dediği Naciye Hanım ile birlikte Sherlockholms ve Dr.Watson gibiler. Naciye Hanım, Mehmet Bey’in sağ kolu. “Boynuz kulağı geçti” diyor aynı samimi gülümsemesiyle Mehmet Bey. Naciye Hanım’ın da gözleri gülüyor, bu dükkanı, bu eşyaları, bu kokuyu nasıl sevdiği o kadar belli ki. Aşkın sadece insana karşı duyulan bir his olmadığını hatırlatıyor burası bize. Cam kapaklı masasının altındaki çakıları gösteriyor Mehmet Bey. “Bunun daha fazlası alt katta var, sergileyecek yer kalmadı.” diyor. Hemen yanında duran kağıtları kaldırıyor, altından bebek çıngırağı koleksiyonu çıkıyor. Gümüş saplı, fildişi, porselen hangi dönemden arasanız var. Mehmet Bey’in en nadide koleksiyonlarından bir tanesi fare kapanı koleksiyonu. İlk önce yanlış duyduğumuzu sanıyoruz. O da anlayacak ki tekrarlıyor. Demir kafesten, dökümden, ahşaptan yapılmış koleksiyonunu anlatıyor gözleri ışıldayarak. Bu kapanları nasıl aradığı, her birini bulduğunda yaşadığı mutluluğu. Dükkanında en sevdiği ürünlerden biri ise Pietra Dura kuşları. Antika ya da eski eşya alanlara, sadece büyük bir heyecan duydukları eşyaları almalarını öneriyor. “Aldım, burada dursun” demeyin. “Aldığınız her eşyanın üzerinde tarih var, o tarih artık sizinle. Ona sahip çıkabilecekseniz alın.”
“Bizden esnaf olmaz, alma hastalığı var bizde. Biz malı severek alırız. Kaça satacağımızı, ne zaman satacağımızı hiç düşünmeyiz.” Mehmet Kösedağ – Tombak
Çukurcuma her zaman eskicilerin uğrak yeriymiş. Eski eşyalar zaman geçtikçe yerlerini antika ve dekoratif, sanatsal değeri olan eski eşya merakına bırakmış. Dört, beş tane olan dükkan sayısı da şimdi 170’i bulmuş. Dünyanın her köşesinden eski eşyaların buluşma yeri gibi burası. Sonrasında yine dünyanın farklı köşelerine dağıldığı.
Kapısının önünde mermer aslanların nöbet tuttuğu, antik bir şehrin girişi gibi yeşilliğin içine sığınmış Karadeniz Antik, Çukurcuma Caddesi’nden geçenlerin gözden kaçırmayacağı bir bina. Ömer Gençtürk, 1994’te İstanbul’a taşınmış ve antikaya olan zafiyetini işe dönüştürmek için Çukurcuma’daki bu dükkanı açmış. Karadenizli olduğu için de Karadeniz Antik ismini seçmiş. Ömer Bey topraklarına çok bağlı, özellikle Karadeniz kültürünü yansıtan eski eşyaları da topluyor. Sohbet ettiğimiz odanın duvarında boydan boya sıralanmış el yapımı ziller sanki sessiz bir konser veriyor. “Hangi zil, hangi yörede, hangi dönemde yapılmış sesinden anlarım” diyor Ömer Bey. Ve ekliyor “O el emeğindeki sanatı seviyorum ben, sanatta ayrım olmaz. Belki çok primitif bir ev eşyası, sizi bir Picasso resminden daha çok etkileyebilir” diyor.

Çok primitif bir ev eşyası, sizi bir Picasso resminden daha çok etkileyebilir. Ömer Gençtürk – Karadeniz Antik
6 katlı yapı, bir antika dükkanından çok müze gibi. Her dönemden binlerce objenin, eşyanın, tablonun sergilendiği katları çıkarken birden Fikret Mualla’nın resmi ile karşılaşıyoruz. Ne ararsanız bulabileceğiniz bir yer burası. Ömer Gençtürk, Çukurcuma’daki antikacı ve eski eşya dükkanlarının artmasından çok memnun. “Eski eşyaya bir talep var ki, yeni dükkanlar açılıyor.” diyor. Koleksiyonerlerin ve eski eşya satıcılarının antikaya yaklaşımı da yıllar içinde olumlu anlamda değişmiş. “Artık daha bilinçliyiz.” diyor. “20 sene öncesine kadar, kültürümüze merak duyan Avrupalılar ülkemizi ziyaret ettiklerinde ucuz fiyatlarla değerli eşyalarımızı satın almışlar. Son 10 yıllık süreçte, Türk müzeciler, koleksiyonerler ve antikacılar bu eşyaları toplamaya, ülkemize geri kazandırmaya başladı. Daha fazla özel müzenin açılması ile hem yeni nesile bırakacak daha çok değerimiz olacak hem de kültürümüzü koruma altına alacağız.” diyor.

İstanbul’da her 10 evin 2’sinde antika eser bulabilirsiniz. Talep olmaza bu kadar çok antikacı olmazdı. Talep olduğu için antika ve eski eşya satıcıları her geçen gün fazlalaşıyor. Ömer Gençtürk – Karadeniz Antik


Senelerin, dönemlerin birbiri içine girdiği, binlerce eşyayı eski bir bavul gibi saklayan antikacılar her kapıyı açtığınızda başka bir hikaye anlatıyor size. Bazı dükkanlara girince sadece bir kişilik yer varmış da, sizden başka kimseye adım atacak yer kalmamış gibi geliyor.
Antika ve eski eşyalar denilince ister istemez müzayede gelir aklımıza. Satıyorum, satıyorum, sattım…. Çukurcuma’da en kapsamlı müzayedeler ise Çukurcuma Müzayede Kültür ve Sanat Evi‘nde yapılıyor. Muzaffer Gültekin’in 70’li yıllarda Beşiktaş’ta başlayan antika ve eski eşya tutkusu, 1995 yılında Çukurcuma Caddesi’nde açtığı bu dükkanda devam ediyor.

2012 yılından beri ise düzenli olarak müzayede yapılıyor. İslam sanatı ürünleri, el yazması Kur’an-ı Kerim, bindallı, Kabe örtüsü, hat sanatı ürünleri müzayedelerde en çok talep gören ürünler arasında. Müzayedeler yılda 3-4 defa yapılıyor. Müzayede tarihinden en yaklaşık 1 ay önce satışa sunulacak eşyalar yer aldığı katalog yayınlanıyor. Ortalama 300 parçanın satışa sunulduğu müzayedelerde 2014 yılında 5 parçalık lacivert Kabe örtüsü madalyonu 120 bin TL’ye, el yazması Kur’an-ı Kerim 110 bin TL’ye alıcı bulmuş.


Tarihi eşyaları, modern parçalar ile birleştirip kendine özgü stili ile bambaşka bir hikaye anlatan Aslı Günşıray‘ın butiği 1988’den beri Çukurcuma’da. Aslı Günşıray her yaşam alanında sanat eseri olması gerektiğine inanıyor. Zamansız ve sade tasarımları, farklı dönemlere ait eski eşyalarla bir araya getirip müthiş bir estetikle sunduğu butiği özellikle iç dekorasyonda ilham arayanlar için küçük bir mabed gibi.



Çukurcuma’nın her sokağı, her köşesi başka bir antika dükkanı ile buluşturuyor bizi. Anılar atlasında yolculuğa çıkmak gibi. Zamanın hikayesi hiç kesintiye uğramadan dükkanların içinden dışarı sızıyor. Yoldan geçenler istemsiz bu hikayenin bir parçası oluveriyor vitrinlere bakarken.
Faik Paşa Caddesi üzerindeki Erol Taş Çıkmazı’nda bizi Hikmet Mizanoğlu‘nun harikalar diyarı karşılıyor. Heykeller, porselenler, kitaplar, resimler ve dönem mobilyaları arasında kendinizi bir sergide gibi hissediyorsunuz. Hikmet Hanım çocukluğunda babası ile arkeolojik bölgelere yaptığı seyahatlerden çok etkilenmiş. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitiminin hemen ardından, İstanbul Üniversitesi’nde Sanat Tarihi ve Arkeoloji bölümünü bitirmiş. Tüm bilgi ve birikimini meslek edinmeye karar vermesi ile 30 yıl önce antikacı olmuş. Nesiller boyunca yaşayan, bugüne ulaşan özellikle Osmanlı, Fransız ve İtalyan eserleri kendi bilgisi ve görgüsü ile seçiyor ve ilgilenebilecek insanları bilgilendiriyor. Hikmet Mizanoğlu bu işte iki taraf için de, bilginin en önemli anahtar kelime olduğuna inanıyor.

Antikacılık hobim derler, yok böyle bir şey. Bu son derece ciddi, bilgiye dayalı bir meslektir. Tabi alaylı üstadlara saygımız büyük. Hikmet Mizanoğlu

Hikmet Mizanoğlu hat sanatına ait eserlerden “göz bebeğim” olarak bahsediyor. Bu sanatın en güzel örneklerini bulmaya, saklamayı çok severim diyor. Hatta 40 derece sıcak bir yaz günü, sokaklara bile kimse çıkmazken yüzlerce km öteden bir hat sanatını almak için yollara çıkmış. Neredeyse küçük bir daire parasını gittiği yerde bırakıp, hat sanatı ile geri dönerken “Benden mutlusu yoktu” diyor.
Hat Sanatı, İslam Dünyası’nın resimle anlatamadığı, ifade edemediği duyguları harflere dökerek ifade etme şeklidir. Hikmet Mizanoğlu

Antika eşya merakı olanlara ise altın niteliğinde şu tavsiyeyi veriyor Hikmet Mizanoğlu; “Alırken de satarken de bilgi, bilgi, bilgi. Yeterli bilgi yoksa burada güven devreye girer. Zamanla oluşturduğunuz güven. Çaldığınız kapının bir daha kapanmayacağına emin olmalısınız bu işte” diyor.

Çukurcuma’yı Cihangir’e bağlayan Altıpatlar Sokağı’n hemen başındaki Sonay Özön’ün Şamdan Antique isimli dükkanı, göz alıcı vitrini ile gözden kaçmayacak türden. Mimar Sinan Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı mezunu olan Sonay Bey, 1990’dan beri Çukurcuma’daki dükkanında, meraklılarına 1930 – 1970 arası üretilen mobilyalar ve objeler sunuyor. Artdeco dönemi mobilyalarının fonksiyonu, üretim tekniği ve malzeme zenginliği Sonay Özön için Artdeco’yu değerli yapan özelliklerden. Bugün Artdeco dönemi mobilya ve obje arayanların yolu mutlaka Şamdan Antique’den geçiyor. Sonay Bey ürünlerin büyük çoğunluğunu İtalya, Fransa, İngiltere ve İskandinav ülkelerinde bulup getiriyor. Dükkanındaki ürünlere Türk alıcılar kadar, Türkiye’yi ziyaret eden yabancıların da ilgi göstermesi kendisini mutlu ediyor.
İtalya’dan alıp İstanbul’a getirdiğim bir avizenin Londra’da kendine ev bulması ve bu yaşlı eşyaların ülkeler arası yolculuğu hep hoşuma gitmiştir. Sonay Özön – Şamdan Antique

Faik Paşa Yokuşu’ndaki Osman Antik Palas‘ın sahibi Bünyamin Bozbek ile sohbet ederken buluyoruz kendimizi. 1990-2009 yılları arasında Erzurum’da eski eşya alımı satımı yapan Bünyamin Bey’in hikayesi 2009 ‘dan beri Çukurcuma’daki dükkanlarında devam ediyor. 1850 – 1980 dönemlerini anlatan dizi ve filmler için eski eşya kiralama da yapıyor. Bir dizi için 1970’lerde kullanılan kelebek şeklindeki sinekliği nasıl her yerde arayıp bulamadıklarını anlatırken “Eski eşya aradığın zaman bulunmaz, bulduğun zaman alacaksın.” diyor Bünyamin Bozbek.

Eski eşya aradığın zaman bulunmaz, bulduğun zaman alacaksın. Bünyamin Bozbek – Osmanlı Antik Palas

Eski ve güzel bir malın kusurlu olmayı haketmediğini düşünen Bünyamin Bey, eski eşyaların tamirini de kendisi yapıyor. “Ne zaman satılacağı belli olmayan bir malı alıp, satmak için beklemek tam bir çatlaklık.” diyor. Son zamanlarda dönem daktiloları, takıları, Facit hesap makineleri, kasetçalarlar, pikaplar ve 45’likler eski eşyaya merak duymaya başlayanların en çok aradığı ürünler arasındaymış.
Çünkü ben geçmişi ve çocukluğumu özlüyorum, o yüzden bu işi yapıyorum. Bünyamin Bozbek – Osmanlı Antik Palas


Dizin
Aslı Günşıray
Çukurcuma Caddesi No:58
Çukurcuma Beyoğlu İstanbul
02122525986
Çukurcuma Müzayede Kültür ve Sanat Evi
Muzaffer Gültekin
Çukurcuma Caddesi No:52
Çukurcuma Beyoğlu İstanbul
02122495288
Hikmet Mizanoğlu
Faik Paşa Yokuşu No:3 / A
Çukurcuma Beyoğlu İstanbul
02122930575
Karadeniz Antik
Ömer Gençtürk
Çukurcuma Caddesi No:55
Çukurcuma Beyoğlu İstanbul
02122519605
Osmanlı Antik Palas
Bünyamin Bozbek
Faik Paşa Yokuşu No:30 / A
Çukurcuma Beyoğlu İstanbul
05326110918
Şamdan Antique
Sonay Özön
Altıpatlar Sokak No:13/A
Çukurcuma Beyoğlu İstanbul
02122454445
Tombak
Mehmet Kösedağ
Çukurcuma Camii Sokak No:7/A
Çukurcuma Beyoğlu İstanbul
02122456625
*Bu yazı ve fotoğraflarımızın bir kısmı Sky Life Ocak 2019 sayısında yayınlanmıştır.










1 comment
Gerçekten çok güzeldi.Benim elimdede oldukça fazla antika eşyalar var 8 konteyner dolusu eğer ilgilenirseniz 05304628067 benim telefon numaram