Dünyanın en küçük, en iyi korunan, en gizemli ve kahramanım Michelangelo’nun şaheserlerine sahip ülkesi; Vatikan! Katolik âleminin merkezi olan Vatikan’a her yıl gelen ziyaretçilerinin ne kadar kısmı Hacı, ne kadarı meraklı turist, ne kadarı sanat aşığı bilmiyoruz ama 2012’de sunulan verilere göre biraz tahmin yürütebiliriz. Dünyanın en büyük bazilikası olan St.Peter’s Bazilikası’nın yıllık ziyaretçi sayısı 7 milyon kişi iken, bir Yüksek Rönesans mabedi olan Sistina Şapeli’nin ziyaretçi sayısı 4 milyon. Aradaki 3 milyon kişi 15 Euro ödemekten kaçmış olabilir, kuyruk beklerken fenalık geçirmiş olabilir, sadece dini amaçla gelip Bazilika’da duasını edip dönmüş de olabilir. Hemen hemen benzer bir fark Sultanahmet’in 5 milyon ziyaretçisine karşı, Ayasofya’nın 3 milyon ziyaretçisi arasında da var. Aradaki 400 metreyi yürümeyen 2 milyonun her birine nedenini sormak isterdim. Söz konusu müze ücreti demeyin, İstanbul’a kadar gelmiş turist Ayasofya’ya 40TL mi ödemeyecek? Aradaki fark turistten değil, çoluk çocuk cümbür cemaat Sultanahmet’e giren, Ayasofya’yı gözü görmeyen yerli ziyaretçiden kaynaklı da olabilir. Bu arada yeri gelmişken aynı yıl Paris’teki Notre Dame’ı 13,6 milyon, Scare Coeur’ü 10,5 milyon kişi ziyaret etmiş. Yani asıl iş turisti şehre getirmekte, sonra girişi ücretsiz olan dini ve tarihi yapıları turistler itinayla ziyaret ediyor. Şehrine turist getirmek konusunda, Paris Roma’dan, Roma da İstanbul’dan daha başarılı elbette. Tüm bu rakamlar nereden derseniz kaynak burada.

Holy See olarak adlandırılan Papalık makamının, yani Katolik Hristiyanların dünyadaki merkezinin, İtalya ile 1929’da yapılan Laterano Antlaşması ile Roma şehri içinde bağımsız bir devlet olduğu kabul edildi. 1929’dan beri Vatikan’ın tüm güvenliği kendisine ait ancak St.Peter’s Meydanı’nın güvenliği İtalyan Polisi’ne emanet.


Vatikan’ın yüzölçümü 0,44 kilometre2, nüfusu yaklaşık 800 kişi. Ancak sadece 450’si vatandaş, geri kalanlara yaşama hakkı verilmiş. 300’den fazla Vatikan vatandaşı ise diplomatik sebeplerle dünyanın farklı ülkelerinde bulunuyorlar. Bu yüzölçümüne, günde ortalama 20bin ziyaretçi eklediğinizde, Vatikan’ın kamuya açılan alanlarında doğal olarak adım atacak yer kalmıyor. Vatikan Müzesi’nde gezerken aralarda pencerelerden gözetlerseniz, turistlerin alınmadığı alanlarda in cin top oynadığını görürsünüz.

Görevi Papa’yı korumak olan 110 kişilik İsviçreli muhafız ordusu 1506’dan beri resmi olarak Vatikan’da görev yapıyorlar. İsviçreli erkekler, ülkelerinin fakir oldukları dönemlerde iyi asker, güvenilir ve sadık olma özellikleri ile, tüm Avrupa’da talep gören paralı askerliği meslek edinmişler. Bu iş zamanla İsviçreli askerlerden kurulan özel ordulara kadar varmış, en büyük referansları da Vatikan olsa gerek. İsviçreli ve Katolik olma şartlarının yanında, bekâr, askerlik eğitimi almış, 30 yaşından küçük, en az 1.74 boyunda ve yüksek eğitimli olmaları gerekiyor. İlhamını Raffaello’nun freskolarındaki muhafız kıyafetlerinden alan üniforma, 1910-1921 yılları arasında İsviçreli Muhafız ordusunda görev yapan Komutan Jules Repond’un tasarımı. Bir İsviçreli Muhafız’dan böyle uçuk bir moda tasarımcılığı, bence beklenmedik ve oldukça takdir edilesi bir durum.

Vatikan’a ilk kez 2004’te gittim, II. Jean Paul olarak bildiğimiz Papa II. Ioannes Paulus’u da vefatından 6 ay önce görmüş oldum. Pazar ayini sırasında, herkesin o ünlü pencerede Papa’yı el sallarken görmeye çalışması unutulmaz anlardandı. O an Papa’nın Michael Jackson’dan daha popüler olduğunu düşünmüştüm. Sonra 2007, 2009, 2012 senelerinde Papa XVI. Benedictus Vatikan’da hüküm sürerken gitmiş oldum. 2014’teki ziyaretimizle birlikte yeni Papa, Papa I. Franciscus’un zamanına da denk geldim. 3 Papa hiç fena sayılmaz sanki :) Vatikan güvenliği bu 5 ziyaretimi farkında mı bilmiyorum ama bu yazıyı hazırlarken yaptığım araştırmaları fark ettiklerine eminim. Yazdığım her rakamsal bilgiyi, veriyi defalarca farklı kaynakta kontrol etme huyum var. Dolayısıyla Google aramalarım standart bir aramadan farklı olarak rakam, tespit vs içeriyor oluyor. Ancak Vatikan ile ilgili ne arasam farklı bir rakam, farklı bir veri karşıma çıktı, çıktıkça daha çok kurcaladım, tasarımı 90’larda kalmış forum tipli sitelerde gezindim. Kesin olarak doğrulayamadığım bilgilere de burada yer vermedim. Nitekim dün akşam korktum, laptopun ön kamerasına post-it yapıştırdım, ne olur ne olmaz. (Person of Interest seyredenler kamera konusunda neden takık olduğumu anlar)

Mevsimlerden yaz ise Papa Vatikan’da değil, Roma’nın 24 km güneyindeki Castel Gondolfo’da oluyor. Ama yaz değilse ve özel bir ziyaret yoksa Papa muhtemelen Vatikan’dadır. Pazar günleri 12:00’de genelde halka açık selamlaması ve kısa duası oluyor. Çarşamba günleri ise vaazı ve kabulü oluyor. Bu konuda bir plan yapmak isterseniz güncel programını, nasıl katılacağınızı Vatikan’ın resmi web sitesinde veya bu sitede görebilirsiniz.

Vatikan 0,44 kilometre karelik küçücük bir ülke olabilir, ama içi o kadar dolu ve giriş çıkışları o kadar yoğun ki, St. Peter’s Bazilikasını ve meydanı, kubbeyi, Vatikan Müzesini, Sistina Şapeli şöyle bir üstten gezmesi bile en azından 1 gün ayırmayı gerektiriyor. Vatikan’a daha önce metro, otobüs, taksi ile gitmiştim, her yol zaten oraya çıkıyor ama en keyiflisi elbette Sant’Angelo (Ponte Sant’Angelo ) köprüsü üzerinden yürüyerek geçip gitmek. İkidir yürüyerek gidiyoruz, Tiber Nehri üzerindeki köprüler ve Vatikan’ın yansıması muhteşem. Kesinlikle Roma’da yürümesi en keyifli rota. Sant’Angelo köprüsünde fotoğraf çekmeye bir son verebilirseniz, kendinizi Vatikan’da bulacaksınız. Vatikan’ı ziyaret edeceğiniz güne bu yürüyüşü de eklemeyi unutmayın. Dönüşte çok yorulursanız taksiye binmek serbest olsun :)



St. Peter’s Square – San Pietro (Aziz Petrus) Meydanı
Bu meydanın mimarisi Bernini’ye ait. Görev Bernini’ye 1655-1667 yılında hüküm süren Papa Alexander VII tarafından 1656 yılında veriliyor ve Bernini 11 yıl boyunca bu meydan için çalışıyor. Tiber Nehri üzerinden Roma’ya bakan meydan özellikle iki açık kol şeklinde yapılıyor, Bernini bu kolların kucaklayan, saran bir his vermesini istemiş, tıpkı Vatikan’ın tüm dünyadaki Katolikleri kucaklaması gibi. Ortada bulunan Obelisk 1585’te bugünkü yerine taşınmış. Ancak dikilitaş Mısır’da MÖ. 13.yy’da yapılmış ve Roma’ya 1.yy’da Mısır’dan getirilmiş. Yüksekliği 25,5 metre. Obelisk’in yeniden dikilmesi 13 ay sürmüş. Tek parça kırmızı granit Obelisk ve kaidesini tamamlayan bronz aslanlar emsalsiz.

Meydan’da bulunan 2 de çeşme var, biri Bazilika’nın ön cephesinin mimarı olan Carlo Maderno tarafından 1614’te yapılmış, Bernini ise bütünlüğü korumak için ikizini 1675’te bitirip eklemiş. Yüzünüzü Bazilika’ya döndüğünüzde soldaki Maderno’nun, sağdaki ise Bernini’nin. Bizim bu gidişimizde Bernini’ninki tadilattaydı. Bu çeşmeler sadece görsel olarak değil, sütunlardan yankılanan muhteşem su sesi ile ambiansı mükemmel şekilde tamamlıyor. Uzaktayken su sesini takip edip meydana yaklaşabilirsiniz, amaç tam olarak bu hissi vermek, insanları Vatikan’a çağırmak ve yaklaştırmak. Meydanın derinliği 320 metre, çapı ise 240 metre. 284 sütun ve 88 destek sütun var. Sütunların üzerinde bulunan 140 Aziz heykeli var, her biri 3,2 metre uzunluğundaki bu heykeller Bernini’in öğrencileri tarafından 1670’de tamamlanmış.

St. Peter’s Basilica – San Pietro (Aziz Petrus) Bazilikası
Bazilikaya ismini veren Aziz Petrus, İsa’nın 12 havarisinden biridir. İlk Papa olan Aziz Petrus burada defnedildiği için, Aziz Petrus’un kabri olan bu alan daima kutsal sayılmış, ziyaret edilmiş ve korunmuş. İmparator Constantine, kutsal olan Aziz Petrus’un kabrini taçlandırmak için üzerine 324 yılında bir bazilika inşa edilmesini istemiş. 34o yılında eski bazilika tamamlanmış, 1500’lere kadar da kullanılmış. Ancak daha görkemli bir bazilika inşa edilmesine karar verilince, çalışmalar 1506’da başlamış. Bazilika inşaatı 120 yıl sonra 1626’da bitmiş. Donato Bramante, Raphael Sanzio, Antonio da Sangallo the Younger, Michelangelo, Jacopo Barozzi da Vignola, Giacomo della Porta, Domenico Fontana ve Carlo Maderno Bazilika’nın muhteşem mimarisinde sırasıyla emeği geçen ustalar. Süreç o kadar uzun ki, arada sadece zaman geçmiyor, Papa’lar ve istekler değişiyor, görevdeyken vefat edenler oluyor. Çok bildiğim konular değil ama araştırırken öğrendim, Greek cross kare haç, Latin cross ise daha çok aşina olduğumuz dikdörtgen haçmış. Bazilikanın mimarisinde en temel karar da, mimarinin hangi haç formatı üzerine kurulacağı olmuş. İlk mimar Bramante’nin Greek haçı onaylanırken, daha sonra Raphael’in Latin haçı kabul edilmiş. Antonio da Sangallo the Younger bu plan üzerinden ilerliyormuş. Yeni mimar Michelangelo 1546’da göreve gelmiş ve işvereni olan yeni Papa ile Greek haç’da karar kılmışlar, Bramente’nin orijinal planına dönmüşler. Bugünkü kubbe tamamen Michelangelo’nun tasarımı. Michelangelo 1564’te görevdeyken vefat edince, sırasıyla Jacopo Barozzi da Vignola, Giacomo della Porta görev almış. Porta’nın asistanı olan Domenico Fontana, mühendislik bilgisini kullanarak Michelangelo’nun planına sağdık kalarak kubbeyi 1588’de tamamlamış. Son olarak Carlo Maderno görevi devralmış. Carlo Maderno hem planı yeniden Latin haçı olarak değiştirmiş, hem de bugünkü ön cepheyi yapmış. Ön cepheyi sağda ve solda tamamlayan iki heykel 1847’de Papa Pius IX ‘un talebiyle daha büyüğüyle değiştirildi.

Heykeller bir önceki Papa Gregory XVI tarafından başka bir yer için sipariş edilmişti ama bu 5,5 metre boyundaki harika heykeller bence ait oldukları yere geldiler. Bazilikayı tamamlayan, müthiş heybetli heykeller bence. Binanın üzerindeki heykellerden ortada İsa, diğerleri de havariler.
Bazilikanın içinde Katolik âlemi için değerli 100’den fazla şahsın kabri bulunuyor. Aslında devasa bir kabristan gibi. Bu dev alanda 20bin kişi aynı anda dua edebiliyor. 2004’teki ziyaretimde nasıl olduysa tören zamanı kendimizi Bazilika’nın içinde bulmuştuk. İlahiler yankılanırken kulağıma kaydolan sesler, ne zaman filmlerde Latince konuşmalar duysam yeniden canlanıyor. Sunak, altar, heykel, Bernini’nin Baldacchino’su… Ne yöne yaklaşsanız, başka bir şaheser görüyorsunuz. Ama benim için en kıymetlisi, tabiki Michelangelo’nun Pietà’sı. Michelangelo’nun 23-24 yaşında yaptığı bu Meryem Ana ve kucaklarındaki İsa tasviri heykel sevmeseniz bile sizi etkileyecek. Girişte hemen sağda yer alıyor, evet o önü kalabalık olan. Biraz bekleyip ona yaklaşmanızı ve izlemenizi tavsiye ederim.


Bazilika bir ibadet yeri olduğundan giriş tabiki ücretsiz. Ancak güvenlik kontrolü aynı zamanda kıyafetinizin uygun olup olmadığını da kontrol ediyor. Yazın şort-tshirt girebilirsiniz ama diz üstü kısa şort, atlet, dekolte kıyafetler kesinlikle geri çevriliyor. Bir defa başıma örtü almamı istediler, o da sanırım elbiseyi açık bulup dekolteyi de kapamamı istedikleri içindi. Hediyelik eşya dükkânından 3 Euro’ya Vatikan eşarbı alıp durumu toplamıştım. Bu defa yine elbiseliydim ama omuzlarım kapalı olduğu için örtünmemi istemediler. Zaten turistlerin çoğu başörtüsünü bacaklarını ve omuzlarını kapamak için kullanıyor.
Bazilika ziyaretinizde Dome’a yani kubbeye çıkacaksanız, önce Kubbeye yönelmenizi tavsiye ederiz. Kubbe’den inerken asansörle zaten Bazilika’nın içine iniyorsunuz. Bir de kubbenin içinden aşağı bakıp Bazilika’nın heybetini dizleriniz titreyene kadar hissedince, aşağıdan yukarı bakmak çok daha heyecan verici oluyor.

O kubbeye çıkmalı mı, çıkmamalı mı?
Cevap veriyorum; eğer kalp veya solunum yollarında bir rahatsızlığınız yoksa, klostrofobik veya çok aşırı kilolu değilseniz, yüzlerce merdiven tırmansanız ayaklarınız sizi yarı yolda bırakmayacaksa, kesinlikle evet. Ama en çok da kubbeden şehri görmek için değil, kubbenin içinden bazilikanın içine bakmak ve orta katta İsa ve havarilerinin hemen arkasından St. Pietro Meydanı’nı ters yönden izlemek için.

Vatikan’da güvenliği geçince sağ ve sol olarak iki ayrım var, soldan Bazilika içine, sağdan ise Dome’a gidiyorsunuz. Dome’a asansörle çıkış 7 Euro, merdivenden çıkış 6 Euro. Sakın aldanmayın, hemen asansörlü bilet alın, o asansör yolun yarısından başlıyor. Asansör sonrası yürüyüşte bile fenalaştım, hepsini merdivenle çıksam ne olurdu bilmiyorum. Denemeye gerek yok. Biri youtube’a merdivenden tırmanmanın videosunu koymuş , yassı ve omuzun çarpa çarpa tırmandığınız basamaklar apaçık görünüyor, nefes almak zor, arkadan ittirenler, nefes sesleri falan baya felaket. Tabi bir Derinkuyu yeraltı şehri fena değildi, hiç değilse yerin altı değil ama zorlu bir yol ve sonuç kesinlikle eziyete değer. Floransa’da 414 basamaklı Giotto’nun Çan Kulesi’ne çıkmıştım. Burada yarısı kadar merdiven çıktım ama eğrilikten dolayı dik yürüyememek daha yorucu oldu sanıyorum. (ya da yaşlandım)



Eğer ki bu merdivenleri çıkarsanız, arada harika bir mola yeri var. O iskelenin üzerinden kubbenin içine bakabildiğimizi fark ettiğimde baya dizlerim titredi, refleks olarak kubbeye yapıştım. Michelangelo’nun tasarımı bu müthiş kubbeye, insanlar aşağıdayken devasa sandığım Bazilika’da yürüyor, dua ediyorlar. O kadar korkunç ki! Zeminden kubbenin ucuna olan yükseklik 136,5 metre. Kubbenin çapı 46,5 metre, neredeyse olimpik havuz sığar o kubbeye düşünün.
Kubbenin tepesine çıktığınızda, St. Pietro meydanına bakan açının en popüler yer olduğunu ve burada insanların ilerlemediğini göreceksiniz. Yukarısı tam bir kabus, herkes sıkışık ve birbirini ittiriyor. Hiç gelemediğim ortamlar. Keşke kubbenin içine biraz daha baksaydık derken, daha büyük teselliyi, yıllarca aşağıdan izlediğim dev heykellerin hemen arkasında kendimizi bulunca susuyorum. Zaten “nefes kesici manzara” deyimi bu gibi manzaralar için var.





Vatikan Müzesi’nde bulunan Sistina Şapeli, Pinacoteca, Raphael Odası, Mısır Müzesi ve diğer odaları, iç bahçeleri bir arada bu Vatikan dosyasında anlatırım diye düşünüyordum ama biraz daha okursanız uyuyacaksınız biliyorum. Pinacoteca’da mutlaka görmeniz gereken 7 resmi thestoryofseven.com için yazmıştım, okumak isterseniz tıklayın.