Elektronik müzik seven Avrupalı gençlerin adayı fazlasıyla sahiplenmesini kendimize bahane etmiş, İbiza’yı yıllarca seyahat planlarımız arasına almamıştık. 2016’da İstanbul – İbiza arası direk uçuş açılınca gittiğimizde gözlerimizle gördük, ada gün boyunca adeta bir Karayip Adası gibi parıldıyordu.Her gün, güneş batarken ayrı bir seramoni yaşanıyor adada.Gece hayatıyla değil doğasıyla ünlü olması gereken bir adaymış burası.
İstanbul – İbiza uçuk seferleri kısa sürdü, malesef kapandı, belki yine açılır. Direk uçuş açılana kadar İstanbul’dan İbiza’ya aktarmalı gitmek isterseniz genelde en cazip fiyatlar Barselona, Madrid, Paris, Milano aktarmalarında çıkıyor. Maddi olarak en makulu Avrupa’da bir şehre gittiğinizde, seyahat planına 3-4 gün de İbiza Adası’nı eklemek olacaktır.
3 gece – 4 günlük İbiza seyahatimizde İbiza’nın en iyilerini görmek için dersimize çok çalıştık. İbiza’da 3 günde 33 km yürüdük, arabayla 187 km koylar arasında gidip geldik. İbiza’nın hippi kızkardeşi Formentera’ya 1 tam gün ayırdık, bisikletle 25 km dolaştık, 13 km yürüdük. Yine de İbiza ve Formentera’da görmeyi planladığımız tüm doğa harikalarını göremedik, zaman yetmedi. İspanyolların sosyalizm ruhu doğa harikası plajların halka açık ve ücretsiz olmasını sağlamış. Tapaslar, paellalar ve taptaze deniz ürünleri ile hazırlanan yemekler zaten leziz. Unesco korumasındaki Dalt Vila’da 2500 yıllık kültür ve tarih etkileyici. İbiza’ya kesinlikle tekrar gitmeliyiz, her gün başka bir bölgesindeki plajları keşfedip, her gün batımında yeniden heyecanlanmalıyız.
İbiza’da en çok gün batımından etkilendik. Bir gelenek olarak, adada gün batımı merakla beklenen ve kutlanan bir doğa olayına dönüşmüş durumda. Sanki tüm dünyanın kutlamayı unuttuğu çok kutsal bir geleneği, onlar İbiza’da özenle sürdürüyor gibiler. İlk gecemizde San Antonio’daki Cafe Del Mar’da rezervasyonumuz vardı. Popüler kültürün bir parçası olan böyle klişeleşmiş bir mekanda, sahildeki kayalıklarda da gün batımını izleyen yaklaşık 5 bin kişi ile birlikte tek yürek olup, güneşin denize batışını saniye saniye izleyeceğimizi, güneş batınca sözleşmiş gibi bir anda alkışlayacağımızı, bu birkaç dakikalık şölen için özenle seçilen Pavorotti’nin şarkısının da etkisi ile gözümden bir damla yaş süzüleceğini tahmin dahi edemezdim. İkinci gecemizde, adanın güneybatısında merakla patikayı yürüdük, Es Vedra’yı harika bir açıdan gören dik kayalıklarda güneş batmadan bir saat önce yerimizi almıştık. Birbirini hiç tanımayan ama büyük ve mutlu bir aile gibi görünen 100 kişi düşünün. Es Vedra manzarasında davul ritimleriyle güneşi an ve an uğurlayan hippiler, bize güneşin batışı dünyanın her yerinde her gün yaşanmıyor da, sadece burada batıyor gibi hissettirdi. Üçüncü gecemizde Formentera’daydık, adanın sessiz bir koyunda masmavi suların gözümüzün önünde kırmızıya dönüşünü izledik. Büyüleyiciydi. Sahi, biz her akşam gün batımında böyle heyecanlanmayı ne zaman bıraktık? İbiza hiç beklemediğimiz şekilde bizi doğaya, batan güneşe bir kez daha aşık etti.
İbiza 571,6 km2 büyüklüğünde bir ada, yani Büyükada’nın yaklaşık 100 katı olarak düşünebilirsiniz. Tatil için gidip adanın tamamına hakim olmak neredeyse imkansız. Yanlış yerlerde dolaşıp, büyük hayal kırıklığı da yaşayabilirsiniz. Biz harika bir İbiza deneyimi yaşadık, gitmek isteyenlerin sorularına cevap olması için İbiza seyahatimizi ve deneyimlerimizi mümkün olduğunca detaylı anlatmaya çalışacağım.
İbiza’ya Kaç Gün Gitmeli?
Biz 3 gece 4 günlük tura katıldık. Harika vakit geçirdik ama ada o kadar büyük ve görülecek o kadar çok yer var ki, görmek istediklerimizin yarısına zaman yetmedi. Tadı damağımızda kaldı. Kalan yarısını da görmek için yeniden gitmek istiyoruz. Vaktiniz varsa İbiza’ya 1 hafta ayırmanızı tavsiye ederiz. Her gün başka bir koyda denize girip, başka bir yerde gün batımı izleyerek büyülenebilirsiniz, seçenek o kadar çok. Avrupalılar İbiza’ya genelde yaz tatili yapmak için en az 1 hafta geliyorlar. Tatil için İbiza’ya gelen, sonra aşık olup adaya taşınanların hikayelerini dinledik. Adada 1 hafta kalıp, taşınma kararı almaya kalkışmadan dönmek en iyisi!
İbiza’da Nerede Kalmalı?
İbiza’da 3 büyük şehir var; Ibiza Town (Eivissa), Santa Eulària des Riu ve Sant Antoni de Portmany. Ibiza Town yani eski şehir merkezi doğuda, Santa Eulària des Riu kuzey doğuda. Sant Antoni de Portmany ise batıda. Bu 3 büyük şehir, aynı zamanda adanın 3 büyük bölgesine ismini veren şehirler. İbiza’nın ünlü gün batımı manzaraları San Antonio’da (Sant Antoni) izleniyor. İbiza’da mutlaka bir akşamı gün batımı izlemek için San Antonio’da geçirmelisiniz. Biz bu seyahatte San Antonio’da kaldık ama tarihi yerler, müzeler ve Formentera’ya kalkan tekneler İbiza Town’da olduğu için her gün İbiza Town’a gidip gelmemiz gerekti. Bir dahaki İbiza seyahatimizde, ulaşım kolaylığı için İbiza Town’da kalmayı planlıyoruz.
İbiza’da Ulaşım
Ibiza Town ve San Antoni arasında adayı doğudan batıya kesen 17 km’lik bir yol var, taksi ile gideceğiniz adrese göre 25-30 Euro arası tutuyor, yol 15 dakika sürüyor. İki şehir arasında otobüs ile ulaşım da var, ucuz olduğu için oldukça tercih ediliyor ancak otobüs durağına ulaşmak, kalkış saatini beklemek derken 15 dakikalık yol 1 saatten fazla sürüyor. Bize pratik gelmedi, 1 defa kullanıp zaman kaybedince bir daha binmedik. İbiza düz bir ada değil, tepeler, yokuşlar, virajlar var, bisiklet kullanmak için kesinlikle elverişli değil. Motor ehliyetiniz varsa tek gidiş taksi ücretine tüm gün motor kiralayıp rahat edebilirsiniz. Biz günlük 62 Euro’ya otomobil kiraladık (Nissan Micra 47 Euro + 15 Euro her şey dahil sigorta), sabah 09:00’da teslim alıp ertesi gün 09:00’da teslim ediyorsunuz. Adada her yerde ücretsiz ve güvenli park yeri bulmak mümkün. İbiza’da merak ettiğiniz ve otobüs ile ulaşım olmayan koylara gitmek istiyorsanız motor ya da otomobil kiralamak en akıllıca çözüm. İbiza Town ile San Antonio arasından bir çizgi çekerseniz aşağıda kalan San Jose bölgesini ve iki şehri karış karış gezdik. Zaman kalmadığı için Santa Eulària des Riu ve San Juan Bautista’ya ayak dahi basamadık. Siz 3 geceden daha fazla kalırsanız İbiza’nın kuzeyini de keşfedebilirsiniz.
İbiza’nın Tarihi
İspanya’ya bağlı Balaer Adaları Mayorka (3,640km2), Minorka (696km2), İbiza (572km2), Formentera (83km2), Cabrera (16km2) toplam 5 ada ve yakınındaki küçük adacıklardan oluşuyor. Adada Katalan kültürü hakim, tüm tabelalarda İbiza’yı işaret eden “Eivissa” kelimesi Katalanca.
San Antonio’da bulunan bir duvar resmi MÖ.800 yılına tarihleniyor. Formentera’da ise MÖ. 1600 yılından kalma bir mezar bulunmuş. İbiza ve Formentera’da yaşamın 3600 yıl kadar önce başladığı ispatlandı, bu da adaları Avrupa’nın en eski yerleşim yerlerinden biri yapıyor. Kartacalılar MÖ. 654 yılında İbiza’yı keşfetmiş ve İbiza Town’u kurmuşlar. Kartacalılar İbiza’yı büyük bir ticaret merkezi haline getirmişler. O dönemde de İbiza’nın en büyük gelir kaynağı “beyaz altın” denilen tuz kaynaklarıymış. İbiza limanı bundan 2500 yıl önce de büyük bir limanmış ve şehir yüksek duvarlı bir kale ile korunuyormuş. Kartacalılar’dan sonra adada sırasıyla Romalılar, Vandallar, Barbarlar, Bizanslılar ve 9.yy’dan sonra Araplar egemen olmuş. Tüm bu farklı kültürler adada etkilerini bırakmış, mimariden yediğiniz yemeklere bunu hissedebiliyorsunuz. 1235’de İbiza’nın fethedilemez denilen kalesi Katalanlar tarafından ele geçirilmiş ve adada son 8 yüzyıldır devam eden Katalan hakimiyeti başlamış
Dalt Vila ve Müzeler
Dalt Vila, Eivissa’nın tam ortasında, surlarla çevrili olan bölge. Dalt Vila, acropolis yani Yukarı Şehir (Upper Town) anlamına geliyor. 1999’dan beri Unesco korumasındaki Dalt Vila, Rönesans döneminden kalma kale burçları içinde hem Arap hem de Katalan kültüründen izler taşıyan korunmuş mimarisi önem taşıyor. İbiza turizm sebebiyle ne kadar büyürse büyüsün, kale burçları içindeki Dalt Vila’yı korumaya kararlılar. Bugün yaklaşık 2 km uzunluğunda, 25 metre yüksekliğinde ve 5 metre eninde olan surlar 1585’de şehri Osmanlı ve Fas saldırılarından korumak için yapılmış. Portal de ses Taules rampasından Dalt Vila’ya etkileyici bir giriş yapmalısınız. Dalt Vila’nın tepesine çıkmadan önce burçların üzerinde yürüyüp tüm limanı panoramik bir açıdan izleyebilir, İbiza limanına girip çıkan tekneleri ve gemileri görebilirsiniz. İbiza’da havalimanına indiğimizde gördüğümüz özel jetlerin çokluğu, limanda göreceğimiz lüks yatların ipucu olmuştu zaten. Yatlara hiç ilgim olmamasına rağmen benim bile gözümden kaçmadı, üzerine helikopteri olan, 5 katlı, 150 metreden uzun yatları her yerde göremiyoruz. Yani İbiza sadece özgürlükçü gençlerin değil, eşsiz doğası ile Avrupa jet sosyetesinin de favorisi.
Dalt Vila’nın en tepesinde bulunan İbiza Katedrali, Santa Maria d’Eivissa ve The Cathedral of Our Lady of the Snows isimleriyle de biliniyor. Katalanlar İbiza’yı 1235’de fethettiğinde, hemen katedral yapmaya karar vermişler. Temel olarak daha önce orada bulunan başka bir yapıyı kullandıkları düşünülüyor. Katedralin günümüzdeki mimarisi 16.yy Katalan Gotik mimarisini yansıtıyor. Katedralin içi, dev kilise orgunun bulunduğu balkon, saat kulesi ve hemen önündeki seyir terasında manzara çok etkileyici. Rampa ve tünellerden yürüyerek çıktığımız katedralden, sağlı sollu müzelerle ve küçük dükkanlarla dolu dar sokaklardan kıvrıla kıvrıla indik.
İbiza müze ziyaretlerinizi planlarken, bir İspanyol adasında olduğunuzu, dolayısıyla gündüz 14:00-16:00 arası siesta yaptıklarını unutmamakta fayda var. Biz sabah 09:00’dan öğlen 14:00’ye kadar Dalt Vila ve müzeleri gezdik, sabahtan oldukça sakindi, size de tavsiye ederiz. Kahvaltıyı İbiza Town’daki cafelerde yapabilirsiniz. Biz Cafe Madagascar’da meşhur tostadalarından yedik, lezizdi. Genelde İbiza’da iyi kahve içmedik ama Cafe Madagascar’da kahve de ortalamanın üstündeydi. (Cafe Madagascar adresi Plaza Del Parque 4, sabah 09:00’da açılıyor.)
İbiza Katedrali 09:30 – 13:30 ile 16:00-20:00 arası açık, giriş ücretsiz. Madina Yabisa La Curia’da İbiza’daki Arap izlerini görebilirsiniz. Giriş 2 Euro, 10:00-14:00 ile 16:00-21:00 arası açık. Museu d’Art Contemporany (MACE) sadece içindeki çağdaş sanat eserleri için değil, farklı mimarisi ile de mutlaka görülmesi gereken bir müze. Giriş ücretsiz, Pazartesi hariç 10:00-14:00 arası açık, Temmuz ve Ağustos’da Salı -Cuma 18:00-21:00 arası akşam da açılıyor. İbiza Arkeoloji Müzesi, (Museo Arqueologic d’Eivissa) Katedral’in tam karşısında.
İbiza’nın Plajları
Adada olmanın en avantajlı, tarafı her yönün denizle çevrili olması elbette ama İbiza plaj konusunda diğer adalardan çok daha şanslı. İbiza’da 60’dan fazla denizi mükemmel olan plaj var. İbiza Town’a yakın olan plajlar, güneyde San Jose bölgesindeki plajlar, batıda San Antoni plajları, kuzeyde daha bakir olan Sant Joan plajları ve doğuda Sant Eularia des Riu plajları. İbiza adasından temiz, berrak bir deniz girmek hiç sorun değil. Tertemiz, masmavi denizi olan plajlara yürüyerek San Antonio limanının tam ortasında ya da İbiza Town’un hemen yakınındaki Talamanca plajında bulabilirsiniz. Ya da yıllardır Bodrum – Çeşme’deki beach club deneyimlerinize doyamadıysanız, daha fazlasını arıyorsanız San Antoni yakınındaki Cala Bassa Beach Club’da, Sant Eularia del Rio yayınlarındaki Nikki Beach’de, İbiza Town yakınlarındaki Ushuaia Beach ya da Bora Bora’da önceden rezervasyon yaptığınız şezlonglara uzanıp, plajda kokteyl içip, sushi de yiyebilirsiniz, tercih meselesi. Bizim İbiza’da aradığımız elbette bunlar değildi. Biz berrak bir denize ek olarak doğası ile eşsiz olan, benzersiz manzaralar sunan, her an İbiza’da olduğumuz farkına varacağımız bakir koylar aradık. Adada yaşayan birkaç kişi ile konuştuk, tavsiyeler arasından 1 güne sığdırabileceklerimizi seçtik. Otomobil kiralayınca koylar arasında gidip gelmek, beğenmediğimiz koydan çabucak uzaklaşmak çok kolay oldu. Yine de aralarından birkaçını çok sevince diğerlerine vakit kalmadı, bir dahaki sefere demek zorunda kaldık. İbiza’da plajlar ücretsiz. Eğer ben kumda yatmam, kendi şemsiyemi taşımam derseniz plajların denize uzak kısımlarında kiralanan sınırlı adetteki şemsiye ve şezlongları tercih edebilirsiniz. Ama öyle yaparsanız İbiza’nın tadı çıkmaz şimdiden söyleyelim. Marketlerde plajda ihtiyaç duyabileceğiniz her şey düşünülmüş. Plaja götürmeniz için paketlenmiş yiyecekler, içecekler, soğuk tutan çantalar, şemsiyeler, plaj örtüleri her şey var.
Platja de Ses Salines ve Platja des Cavallet
İbiza havalimanının güneyinde bulunan Ses Salines yani tuz lagünleri uçaktan harika görünüyordu. Bu tuz lagünleri arasındaki yollardan geçerken, etkileyici manzaralar göreceğimiz bize söylenmişti ancak aynı zamanda üretim yapıldığı için lagünler bölünmüş, gölden çok tarlaya benziyordu. Bu sebeple Ses Salines’deki yolları pek beğenemedik. Lagünün güneye bakan kısmında Ses Salines Plajı, doğuya bakan kısmında ise Cavallet Plajı var. Her ikisi de çok kalabalıktı. İbiza Town’a gidip gelen büyük gemiler dalga yapıyor. Deniz adanın her yerinde olduğu gibi pırıl pırıl ama her ikisine de daha fazla vakit harcamadan Platges de Comte yani Comte Plajları’nın yolunu tuttuk.
Platges de Comte
Bu plajlar İbiza’da yaşayanların da favorisi. Comte Plajları’na gelip arabanızı park ettiğinizde turkuaz renkli 7-8 koya ulaşabilirsiniz. En ikonik olan ada manzaralı Cala Conte Sunset Ashram restoranın tam önünde. Plaj rengarenk şemsiyelerle ve havlularla dolu, müzik yok, mutlu insanların kahkaha sesleri var, herkes yiyeceğini içeceğini yanında getirmiş, özgürce denizin tadını çıkartıyor.
Ama halk plajındaki bu özgür görüntü sizi yanıltmasın, çevredeki 3 restoranın tamamı için rezervasyon gerekiyor. Sunset Ashram, Cala Comte’nin en gürültülüsü, aynı zamanda gün batımı manzarası ile meşhur olanı. S’illa Des Bosc beyaz masa örtüleri ile en sıkıcı görüneni ama önündeki bekleme kuyruğuna bakılırsa yemekleri çok leziz olmalı.
Biz en uçtaki Ses Roques’a gittik. Comte’deki denizin en güzelini de Ses Roques’in önündeki kayalık koyda bulduk. 2 kişilik deniz mahsüllü paella ve bir sürahi sangria için 63 Euro ödedik, her kuruşuna değdi diyebilirim, enfesti! Olaya plajda iki kişi o paraya yemek mi yenir diye bakmamak lazım, restoranda mükemmel bir yemek yiyip, üstüne önündeki bakir koyda denize girebiliyorsun şeklinde bakmak lazım. İbiza’da ortam bu, ya beach clublara gidersin, ya plajda kendin getirdiğini yiyip içersin, ya da şık restoranlarda mükemmel yemek yiyip, önündeki ücretsiz plajlarda deniz girersin.
Cala d’Hort
Bu plajın özelliği denizinde değil, yüzerken göreceğiniz muhteşem Es Vedra manzarasında. Cala d’Hort’da da 3 restoran var. El Carmen ve Cala d’Hort plajın kenarındalar. Bir de bütün koyu üstten gören Es Boldado. Biz Cala d’Hort’a Es Vedra manzaralı gün batımı izlemeye gitmeden önce akşamüstü gittik. Saat 18:00’den sonra plajdaki kalabalık azalmıştı, günün son deniz molasını vermek için harika bir seçimdi.
San Antoni’nin kuzeyindeki Cala Gracio ve özellikle Cala Salada zaman kalmayınca gidemediğimiz, aklımızda kalan plajlar oldu. Bir de adanın kuzeyine hiç çıkamadık, buna zaman kalmayacağını en başta anlamıştık. Bir dahaki İbiza seyahatimize Benirras, Cala Xarraca, Portinatx ve Cala d’en Serra mutlaka listemizde olacak.
İbiza’da Gün Batımı
Cafe Del Mar
Çok popüler olan mekanlar hiç ilgimi çekmez, benim için cazibesini en başta yitirmiş olur. Ama söz konusu Cafe Del Mar gibi gün batımı izlemeyi son 35 senedir İbiza’nın 1 numaralı aktivitesi yapan ve chill out müziği İbiza’dan dünyaya yayan bir mekan olunca şans vermek lazım diye düşündük. Cafe Del Mar, İbiza’nın batısındaki San Antoni’de henüz turizm yokken kurulmuş, şu an bu şehirde bulunan tüm otel ve restoranlara ön ayak olmuş. İbiza seyahatimiz kesinleştiği gün cafedelmaribiza.es sitesinden rezervasyon formunu doldurdum. Hemen eposta ile ulaştılar, detayları öğrenip rezervasyonu kesinleştirdiler. Bar kısmında rezervasyon yapıp istediğiniz gibi yiyip içip kalkıyorsunuz, ama tabi önünüzde bir sürü insan oluyor fotoğraf çekmek ya da arada insan olmadan manzaranın tadını çıkarmak pek kolay değil. Biz en ön sıradaki masalarda yer istedik, bu durumda kişi başı minimum 45 Euro harcamayı garanti etmiş oluyorsunuz. Web sitelerinde menüyü ve fiyatları inceleyebiliyorsunuz. Biz saat 19:00’dan 22:00’ye muhteşem bir 3 saat geçirdik. Kokteyller, yemek ve servis çok iyiydi. Ama en unutulmaz anı elbette en başta anlattığım gibi gözümüzün önünde kırmızıya dönen gökyüzünü binlerce kişi ile birlikte izlemekti. Ben Cafe Del Mar’da ya da yanındaki bir diğer ünlü mekan Cafe Mambo’da oturmak istemiyorum, para vermem derseniz İbiza tam size göre. Zaten Cafe Del Mar’ın önündeki kayalıklarda binlerce kişi marketten aldığı içecekler elinde keyifle gün batımını izliyorlar. İbiza müthiş özgür bir yer, Türkiye’de olsa bu kadar büyük mekanların önüne insan oturtmazlar, ama İbiza’da sahiller halka ait. Gün batımı manzarasını yukarıdan gören en ön masayı satın alabilirsiniz ama önündeki sahili asla alamazsınız.
Cafe Del Mar, her akşam güneşin denize battığı o 3-4 dakikalık büyülü zaman için özel olarak bir şarkı seçiyor. Bizim şansımıza o akşam Pavarotti çaldı, müthiş etkileyiciydi. Onun dışında akşam boyunca chill out çalıyor, tüm dünyada çok satan ve her sene çıkardıkları albümlerinde o yılın en iyilerini önceden listeliyorlar. Söz konusu chill out müzik ise, Cafe Del Mar bu konuda bilirkişi durumunda.
Es Vedra Manzara Noktası
Bazı coğrafyalarda görmek için yanıp tutuştuğunuz gizemli yerler vardır, her açıdan görmek istediğiniz, insanı heyecanlandıran türden ikonik oluşumlar. Avustralya’daki Uluru (Red Rock), Sri Lanka’daki Sigiriya, Afrika’daki Kilimanjaro gibi. İbiza’da bu Es Vedra. Denizden 413 metre yükselen bu kayalık ada karadan 2,5 km kadar uzaklıkta. Bugün dağ keçilerinin yaşadığı bu adayı kuşbakışı izlemek isterseniz İstanbul – İbiza uçuşunda sağ pencereye yakın oturmanızı tavsiye ederim. Es Vedra mitolojide deniz kızlarının yaşadığı ada olarak yer almış, Homeros’un Odesa destanında ise Odysseia’yi ayartan deniz kızları bu adadanmış. İbiza’daki halk efsanelerinde de Es Vedra hep ulaşılmaz ve gizemli bir ada olarak anlatılmış. Hasta babalarını iyileştirmek için Es Vedra’ya gidip dev canavarla savaşan ve büyülü taşı getirip babalarını kurtaran erkek kardeşlerin hikayesi gibi. Es Vedra çevresinde UFO gördüğünüzü ihbar edenler de çok. Hatta 1979’da Mallorca – Tenrife uçuşu yapan ticari uçak, Es Vedra’nın üstünden geçerken uçağı tanımlayamadığı ışıkların sardığını söylemiş, Valencia’ya acil iniş yapmış. Es Vedra denizin ortasından o kadar etkileyici yükseliyor ki, tüm bu destanlara ve hikayelere konu olması kaçınılmaz. Zaten etkileyici olan bu ada, bir de anlatılanlarla daha da gizemli hale geliyor.
Torre des Savinar yani Savina Kulesi, eskiden korsanları gözetlemek için yapılmış bir kule. Cala d’Hort yolundan Torre des Savinar tabelalarını izleyip toprak bir yola gireceksiniz. Yavaş giderseniz arabaya zarar vermeden ilerleyebilirsiniz. Park etmiş otomobilleri gördüğünüzde siz de uygun bir yerde parkedin, artık manzara noktasına yürüme mesafesindesiniz. Savinar Kulesi’ne çıkarsanız Es Vedra’yı daha yüksekten görüyorsunuz ama bu tırmanış çok zorlu olmasa da yine de uygun bir ayakkabı gerekli. Terlikle çıkamadığı için dönen bir sürü insan vardı. Biz kuleye çıkmadık, Es Vedra’nın tam karşısındaki kayalık alanda en ön sıra tadını çıkartmamız için bizi bekliyordu. Yürüdüğümüz yolda hippilerin renkli bir karavanı vardı. O karavanda kokteyller hazırlamışlar, 5 Euro’ya satıyorlar. Güneş batmaya yakın rasta saçlı bir grup geldi ve davul çalmaya başladı. Zaten fazlasıyla etikeyici olan Es Vedra manzarasında, davul ritimleri eşliğinde güneşi batırmış olduk. En hayret verici olanı ise her gün yaklaşık 100 farklı kişinin yiyip içtiği, gün batımı seyrettiği bu noktada tek bir çöp olmamasıydı. İbiza’da herkes doğayı seviyor ve koruyor.
Cala Comte’deki Sunset Ashram, Benirras plajında ve Cala d’Hort’daki Es Boldado restoranda harika gün batımı manzarası oluyor.
İbiza’da Gece Hayatı
Otur, sıfır! Kendimize hemen koca bir sıfırı burada vereyim. İbiza’ya sadece 3 gece için gidince, adada sabahtan 7’den gece 1’e yapacak bir sürü şey olunca, açıkçası zamanımıza kıyamadık, uykusuz kalıp günü kaçırmak istemedik. İbiza’da gerçek bir disco kültürü var. VIP masa tutup gece boyunda içki servisi alabilir, oturabilirsiniz. Onun dışında biletle giriş yaptığınız ortam daha çok konser gibi, kalabalığı ortasında tek bir içecek dahi alamadan sahne önünde saatlerce beklemeniz gerekebilir. Ünlü DJ’ler gece 03:00’te çıkıp yarım saatlik setler çalıyorlar. Bu sebeple kalabalık gruplar sahne önünde gece 12:00’den 03:00’e kadar ayakta beliyor.
İbiza Town’daki Pacha 1973’den beri adanın gece eğlencesinin yönünü belirliyor. David Guetta’nın F*** Me I’m Famous ve Bob Sinclar’ın Paris By Night showları gitmeden önce bilet alsak mı almasak mı, diye sürekli açık tuttuğumuz sayfalardı.
San Rafael’deki Amnesia ve Palaja D’en Bossa’daki Space diğer çok ünlü gece kulüpleri. Ama her sene çıkardıkları dj’lere ve showlara göre popüler olan değişiyor. Gitmeden önce İbiza DJ takvimize bakıp ucuz bilet ayarlayabilirsiniz. İbiza’nın hemen her yerinde bilet satan standları görüyorsunuz, kapıdaki fiyattan genelde 5-15 Euro aralığında daha ucuza satış yapıyorlar ama yine de en avantajlısı önceden internetten alınan biletler.
Formentera
İbiza’nın hippi kızkardeşi Formentera’ya Cumartesi günümüzün tamamını ayırdık. İbiza’da yaklaşık 132 bin kişi yaşıyor, Formentera’da 11 bin. İbiza’da havalimanı var, Formentera’da yok. Formentera’yı İbiza’nın daha bakir, daha korunmuş, doğal güzellikleri abartı olanı olarak düşünebilirsiniz.
Formentera’ya hızlı feribotlar ile 30 dakikada, gidiş – dönüş 40 Euro ödeyerek ulaşabiliyorsunuz. Bir de 30 dakika değil 1 saatte giden Aqua Bus isimli firmanın feribotları var, onun üstü açık, dışarıda oturup fotoğraf çekebiliyorsunuz, biz onu tercih ettik, gidiş dönüş 19 Euro fiyatı var, yani diğerinin yarı fiyatı.
Formentera İbiza’ya göre çok daha düz bir ada, 6 Euro’ya günlük bisiklet kiralayabilirsiniz. Sepetli bir bisiklet kiralamaya dikkat edin, şemsiye ve marketten aldıklarınızı rahat taşıyabilirsiniz.
Formentera limanında bisikletleri teslim aldıktan sonra, sahildeki bisiklet yolunu takip edip Trucador Yarımadası’na doğru sürmeye başladık. Birkaç dakika sonra müthiş bir manzaranın ortasındaydık. Burada hindistan cevizi ağaçları da olsa kendimizi Karayipler’de zannedecektik. Akdeniz’de böyle bir coğrafya olması gerçekten şaşırtıcı. Formentera’nın Karayipler’deki ya da Hint Okyanusu’ndaki adalardan avantajı ise suyun çok tuzlu ya da sıcak olmaması. Yani hem güzel hem de şikayet edecek tek bir şey yok!
Formentera Adası’nın kuzeyinde, 3 km boyunca uzanan Trucador Yarımadası, masmavi denizi ayıran bembeyaz bir kum şeridinden oluşuyor. Yarımadanın batısındaki Illetes plajından, 30 metre kadar yürüyüp doğuya bakan Llevant plajına geçebiliyorsunuz. Tabi yarımadanın dar olan kuzey kısmında. Bir de yarımadanın başlangıç kısmı var. Burada bisikleti Illetes’e sürerken yoldan çıkıp Es Pujols’a ve Playa Es Pujols’a gidebilirsiniz. Es Pujols plajı oteller bölgesi, Formentera’da kalsak kesinlikle burada kalmak isterdik, hem merkeze yakın hem de harika bir koy. Kuzeyde ise Llvant Plajı’nın başlangıcı var, hiçbir tesis olmayan, bembeyaz kumlar ve inci gibi dizili koylardan oluşuyor. Bu plajlarda natüralistlere rastlayabilirsiniz. Illetes daha kalabalık, daha çok restoran var, manzarayı kapatan tekne çok var, Lllevant daha sakin, daha sessiz, daha doğal. İkisinde de aileler, çocuklar var.
Biz Llevant’da birkaç deniz molası verdikten sonra bisikleti Illetes’deki Juan y Andrea restoranın önüne sürdük ve parkettik. Burası masmavi Illetes Plajının başlangıç noktası. Denizin rengi mükemmel ama bir de tekne ve insanlar yokken bahar aylarında görmek lazım. Daha ileride Plaja de Illetes’e ulaşıyorsunuz. Trucador yarımadasında denizin kenarından güzelmiş deyip geçmek mümkün değil, hemen çantayı havluyu atıp denize giriyorsunuz, bu deniz kaçmaz! Adanın ucuna geldiğinizde ise Formenta’nın minik adası s’Espalmador’u 150 metre ötede göreceksiniz. Dalgasız günlerde eşyaları elinde yürüyerek karşıda geçenleri görebilirsiniz. Çamur banyosu yapmak ya da adada gezinmek isterseniz yüzerek geçebilirsiniz veya iskeleden botları sorabilirsiniz.
Formentera’da Trucador Yarımadası’ndan aşağı inip Es Pujols, San Ferran Ses Roques, Sant Francesc Xavier’e doğru La Savina’ya yani limana büyük bir daire çizdik, adadaki mimariye ve doğaya oldukça hakim olduk ama asıl gitmek istediğimiz Platja de Migjorn’a gidemedik. Aslında gidebilirdik ama bisikletlerde far yoktu, gece dönüşü riskli bulduk. Bir dahaki sefere Formentera’da motor kiralamalıyız. Motor ehliyetiniz varsa hiç tereddüt etmeden motor kiralamalısınız.
Bu arada biz Cumartesi günü Formentera’da olunca İbiza’da yaklaşık 30 yıldır her Cumartesi kurulan Las Dailas Hipi Pazarı’nı kaçırmış olduk. Siz giderseniz aklınızda olsun.
Bu yazımız Jolly Tur Blog‘da yayınlanmıştır.
3 comments
Selamlar oncelikle. Ibiza yaziniz biraz eski ama sizin fikirlerinize guvendigim icin bir-kac sorum olacakti. Formentera’ya arabayla gecmemenizin sebebi Aqua Bus kullanmis olmaniz miydi? Sanirim aracla feribot gibi bir gecis yok aqua bus’ta. Ikinci sorum da Formentera arabayla gezilebilecek bir yer mi, yoksa bisiklet kiralamak daha mi mantikli? 4 gunluk bir Ibiza tatili planliyorum, icine Formentera’yi dahil etmeli miyim/araba kiralamama gerek var mi Formentera icin gibi sorularla bogusurken yardimci olabileceginizi dusundum.
Tesekkurler simdiden,
Ercan
Merhaba Ercan Bey,
Evet Formentara’da araç kabul etmeyen feribotla geçtik, bisiklet ile istediğimiz plajlara ve köylere gittik ama sıcakta zorladı. İbiza’da araba kiralamalanızı, şansınız olursa Formentera’ya da arabayla geçmenizi tavsiye ederiz. Arabayla olmasa da Formentera’ya mutlaka bir gün ayırmanızı tavsiye ederiz, plajlar ve adanın ruhu çok farklıydı.
Onur Bey merhabalar, cok tesekkurler cevabiniz icin 🙏🏻