Radisson Red Tbilisi’nin davetiyle, Tiflis’in kültürel ve tarihi değerlerini keşfetmek ve Tbilisoba Festivali’ni görmek için 4-7 Ekim 2024 arası 4 günlük Tiflis seyahati yaptık. Yıllardır listemizde olan ama bir türlü sıranın gelmediği Tiflis’e sonunda gidecek olmak ve bu vesile ile Gürcü kültürüyle tanışacak olmak bizi çok heyecanlandırmıştı.
Açıkçası bu davet gelene kadar Tbilisoba Festivali’ni hiç duymamıştık. Gitmeden önce biraz araştırınca, Gürcü gazetelerde 1979’dan beri yapılan bu Tiflis şehir festivalinin övgü dolu birkaç haberlerini okumuştuk ama yine de biraz turistik ve birkaç meydana sıkışmış küçük bir festival görmeye kendimizi hazırlamıştık. Biz nerden bilelim Gürcülerin sokaklarda sabahtan akşama çılgınca festival kutlayacaklarını, Gürcistan’ın başka şehirlerinden de Tiflis’e yerli turist akacağını… Gözlerimize inanamadık. Festival süresince Tiflis’te sabah 10:00’da mangal dumanı başlıyordu, otelden kahvaltı edip çıkmasak kendimizi sabah şiş kebap yerken bulabilirdik. Ekim’de hasatı yapılan rengarenk sebzelerden oluşan dekorlar, çocuklar için sahneler, sinema ve dans gösterileri, konserler, şarap tadımı yapabileceğiniz ya da yerel lezzetleri tadabileceğiniz standlar Tiflis’in her iki yakasına da yayılmıştı. Hava da şansımıza 25 derece ve üzerinde olunca Tiflis sokaklarını adım adım yürüyerek keşfettik.
Tiflis Notları 4 Ekim 2024 / Cuma
İstanbul Havalimanı’ndan 13:30’da kalkan uçak ile Tiflis yolculuğumuz başladı. Tiflis uçuşu 2 saat 15 dakika sürüyor. Gürcistan ‘da da yaz saati uygulaması bulunmuyor. Yıl boyunca Türkiye’den 1 saat ileride olarak düşünebilirsiniz. Türk vatandaşları Gürcistan’ı 90 güne kadar vizesiz ziyaret edebiliyor. Pasaporta bile gerek olmadan çipli kimlik kartıyla ülkeye giriş yapabiliyoruz. Uçağımız Tiflis’e erken indi ama aynı anda 4 uçaktan inen yolcularla kendimizi pasaport kuyruğundan bulduk. Vize gerekmese bile o kuyruğu beklemek zorundaydık. Böylece Tiflis saati ile 17:30’da havalimanından çıkmış olduk. Tiflis Havalimanı’nın gelen yolcu bölümünde duty free yoktu. Duty Free dükkanlar sadece giden yolcu bölümünde var, alışveriş planınız varsa aklınızda olsun. Gelen yolcu bölümünde yan yana bir sürü döviz bürosu mevcut. Fiyatları şehir merkezindeki kurlarla hemen hemen aynı, kuruş hesabı yaparak vakit kaybetmeye gerek yok. Zaten kredi kartı her yerde geçiyor. Kartlis Deda heykeline çıkan teleferik dışında (tek yön 2,5 Lari) kredi kartı kabul etmeyen bir işletmeye denk gelmedik. Havalimanında 10 Euro bozsanız, yaklaşık 30 Lari (GEL) yapar, bu da fazlasıyla yeterli olur. Biz 30 Euro bozduk, fazla oldu, kalan Lari’yi dönüşte duty free’de kullandık. Havalimanından şehre ulaşım ve daha sonrasında şehir içinde taksi kullanımı ihtiyacı duyarsanız sadece Bolt uygulamasını kullanmanızı tavsiye ederiz. Hem temiz ve güvenilir araçla seyahat etmiş, hem de ücreti önceden görerek araç çağırıp, sistemden otomatik kredi kartıyla ödemiş olursunuz. Biz şehir içinde sadece yürüdük, teleferik dışında hiç toplu taşıma ya da taksi kullanmadık, şehir dışı seyahatler için de sadece Bolt kullandık. Tiflis Havalimanı’ndan şehir merkezine yolculuk yarım saat sürdü.
Otelimiz Radisson Red Tbilisi’ye ev sahipliği yapan ikonik bina, 1920’lerde postane olarak inşa edilmiş. 19.yy’dan kalan tarihi binalarıyla ünlü Davit Aghmashenebeli Bulvarı’nın en güzel yapılarından biri. Restorasyonda eski Tiflis’in zarif mimari detayları korunarak, çağdaş mimari ile ilham verici şekilde harmanlanmış. Otelin giriş kapısının üzerindeki kırmızı posta güvercini heykeli ya da odamızdaki duvarda asılı el yazısı mektubun baskısı, eski postaneye yapılan şık göndermelerdi. 2023’te açılan otel eski ve yeninin mükemmel bir karışımı. 2. Kattaki odamıza doğru koridora yerleştirilmiş fotoğraflar arasında yürürken kendimizi bir sanat galerisinde gibi hissettik. Özellikle Gürcü sanatçı Irma Sharikadze’nin Radisson Red Tbilisi için yaptığı “Georgian Red” projesine ait fotoğrafları çok beğendik. Yüksek tavan, Crittall tarzı pencerelerden içeri sızan ışık oyunları, konforlu kırmızı koltuklar, yatak başındaki dev el yazısı eski mektup baskısı, başucundaki kırmızı telefon ve kahve makinesi odamıza girdiğimiz an bizi mutlu eden detaylardı.
19:00’da iyice acıkmıştık. Otelin avlusunda bulunan POSTA Courtyard, bar ve restoran olarak hizmet veriyor. Menüsündeki dünya mutfağından birçok cazip seçeneğin yanında Gürcü mutfağından lezzetleri görünce karşı koyamadık. Tbilisoba Festival’i boyunca bol bol tatma şansımız olacağı konusunda uyarılmamıza rağmen dayanamadık, ilk günden Gürcü mutfağıyla tanışmak istedik. Pkhali meze tabağında ıspanak, patlıcan ve pancar üçlüsü vardı, her biri nefisti. Pkhali ıspanak, patlıcan, fasülye ve pancar gibi sebzelerin ceviz, sirke, soğan ve sarımsakla karıştırılmasıyla yapılan geleneksel bir Gürcü yemeği. Bir çeşit peynirli pide olan Khacapuri’yi (haçapuri) de ilk akşamdan denemeliydik. Pide cenneti bir ülkede yaşadığımız için her Türk gibi biz de kendimizi pide konusunda oldukça seçici ve tecrübeli hissediyoruz. Bakalım anlatıldığı kadar lezzetli miymiş? Daha ilk ısırıkta dikkatimizi çeken pidenin hamuru değil, peynirin lezzeti oldu. İçinde sulguni peyniri varsa her türlü hamur işini affetmez yeriz dedik, haçapuriler de affetmedi, Tiflis seyahatinden 2’şer kilo alıp döndük :) Tiflis alışveriş listemize hemen ekleyelim; sulguni alınacak! Meğer Gürcistan da haçapuri cennetiymiş, her bölgesinde yapılan farklı bir türü varmış. Khacapuri Imaretian içi peynirli yuvarlak bir türü, üstü ekstra peynirli olan ve ilk bakışta margarita pizzayı andıran türü ise Khacapuri Megrelian. Batum’un da bulunduğu Acara bölgesinden Khacapuri Adjarian kayık şeklinde olan ve üzerinde yumurta ile servis edilen. Kubdari gibi içi kıymalı olan ya da Lobiani gibi içi barbunya ya da kuru fasülyeli olan türleri de var.
Yemekten sonra biraz yürüyüş yapıp, otelimizin bulunduğu Chugureti mahallesini keşfetmek istedik. Otelin bulunduğu Davit Aghmashenebeli Bulvarı, Tiflis’in en büyük caddelerinden biri. Caddenin araç trafiğine açık olan kısmı Radisson Red Tbilisi’nin önüne kadar geliyor. Caddenin otelden Saarbrücken Meydanı’na kadarki kısmı ise araç trafiğine kapalı. Bu cadde üzerinde bulunan Spar market 24 saat açıkmış. Diğer Avrupa şehirlerinde hep büyük dükkanlarını görmeye alıştığımız Spar marketler, Tiflis’de neredeyse her köşe başında karşımıza çıktı, bazıları bir bakkal kadar küçük ama 7/24 hizmet veren hayat kurtarıcı şubeleri var. Yerel lezzetler sunan restoranlar ve Tiflis’te çok popüler olduğunu gördüğümüz nargile kafelerinin önünden 450 metre yürüyüp Saarbrücken Köprüsü’ne de ulaşmış olduk. Dry Bridge ismi ile anılan köprü, her gün kurulan bit pazarı “Dry Bridge Market” ve Tbilisoba Festivali’nin ana meydanlarından biri olan Orbeliyani Meydanı’na çıkması sebebiyle listemizdeydi. Tiflis seyahatimiz boyunca her gün 3-5 defa geçtik bu güzel manzaralı köprüden. Köprünün Orbeliyani Meydanı’na çıkan kısımında polis yolu kapamıştı, hummalı bir çalışma ile festivaldeki konserler için sahne ve standlar kuruluyordu.
Köprünün üzerinde, altımızdan akan Kura Nehri’ni ve ışıklandırılmış Sameba Katedrali’nin (Holy Trinity Cathedral) izlerken bir sonraki günün yürüyüş rotasını planladık. 1515 km uzunluğundaki Kura Nehri, (Gürcüce Mtkvari Nehri) Ardahan’da doğuyor, 174 km’lik kısmı Türkiye sınırları içinde, kıvrılarak Gürcistan’dan geçiyor ve Azerbaycan’da Aras Nehri ile birleşerek Hazar Denizi’ne dökülüyor. Kura Nehri’nin kuzey kıyısına, Tiflis’in neredeyse her yerden görülebilen İlyas Tepesi üzerinde inşa edilen Sameba Katedrali, Gürcü Ortodoks Kilisesi’nin ana katedrali. Sameba Katedrali’nin yapımına 1989’da karar veriliyor, Gürcistan’ın Sovyetler Birliği’nden ayrılmasından yaklaşık 2 yıl kadar önce. Bağışlarla yapılan katedralin inşası 1995’te başlıyor, 2004’te tamamlanıyor. Mimarı Archil Mindiashvili olan katedralin stili, 9.yy’da geliştirilen Gürcü çapraz kubbe tarzı (Georgian cross-dome) olarak adlandırılabilir.
Tiflis Notları 5 Ekim 2024 / Cumartesi
Radisson Red Tbilisi’nin kahvaltısıyla ilgili en sevdiğimiz şeylerden biri otelin giriş katındaki popüler mekanı Posta Restaurant & Bar’da servis ediliyor olmasıydı. Saat 07:00’de çok şık bir dekorasyonu olan Posta’da kahve içerek günümüze başladık. Normalde kahvaltıda bir şey yemezdik ama açık büfedeki yerel ürünler köşesinde Sulguni peyniri ve haçapurinin börek şeklinde yapılan nefis bir çeşitini görünce göz ardı edemedik. Otelin bir diğer güzel jesti ise kahve istasyonundaki take-away bardaklardı. Birimiz americano, birimiz cappucino alıp Tiflis sokaklarını yürümeye başladık.
Önceki gece üzerinde yürüdüğümüz Dry Bridge’den dönüşte geçer, bit pazarını da görürüz diye planlayıp Kura Nehri’nin kuzey yakasından yürüyüşümüze başladık. Nehir kıyısında balık tutan Gürcü amcalarla selamlaşarak Aziz Nicholas Kilisesi’nin önünden geçtik. Tam o noktada karşı kıyıda Public Service Hall (PSH) ismi ile alınan Kamu Hizmet Binası tüm güzelliği ile bize bakıyordu. Tiflis’te köprü, bina gibi bazı önemli yapılar İngilizce isimle anılıyor. Bunu Gürcü alfabesini okuyamayan biz turistlere bir jest olarak kabul ettik. 11 adet devasa çiçek yaprağı benzeri bir tasarımla üstü örtülü olan kamu binaları mimar Massimiliano Fuksas ve Doriana Fuksas’ın Tiflis’deki iki önemli eserinden biri. Public Service Hall 2012’de tamamlanmış. Mimar Fuksas çiftinin Tiflis’teki diğer eseri ise Rike Park’ın hemen girişindeki Müzik, Tiyatro ve Sergi Merkezi olmak üzere yapılan ancak tamamlanmayan yapı. Rike Park Music Theater and Exhibition Center ismiyle bilinen futuristik binanın dış cephesinin inşası 2016’da tamamlanmış ancak içi yapılmadığı için hiç kullanılmamış. Tamamlanmadığı ve kullanılmadığı için Gürcistan için ciddi bir kamu zararı haline gelen bina zararına da olsa 2022’de açık arttırmayla satılmış, 2025’te özel bir müze olarak kullanıma açılması planlanıyormuş. Biri henüz kullanılmasa bile Furkas’ların ilginç mimari tasarımlarının şehre çok yakıştığını, Tiflis’te bahsettiğimiz yeni ve eski mimarinin bir aradaki harika uyumuna katkısının büyük olduğunu söylemeliyiz.
Rike Park festival için süslenmiş, cıvıl cıvıldı. Parkın nehir kıyısından eski şehir çok güzel görünüyordu. Bridge of Peace (Barış Köprüsü) Tiflis’teki modern mimari eserlerinden bir başkası. İtalyan mimar Michele De Lucchi’nin eseri olan 150 metrelik yaya köprüsü 2010’da tamamlanmış. Rike Park’tan Kartlis Deda’ya (Mother of Georgians) gidip gelen teleferik gişelerinin önünden durmadan geçtik. Pazar günü yapacağımız rehberli Tiflis turunun programında teleferik ile Kartlis Deda ziyareti de vardı. Rike Park’tan karşı kıyıdaki Sioni Katedrali şahane görünüyordu, sabah ışığında Kura Nehri’ne yansımasını izledik. Rike Park’ın bitiminde Europa Meydanı’na varmıştık. Kraliçe Darejan Sarayı ve eski şehre bakan ünlü balkonu hemen arkamızdaydı, ama saat henüz 10:00 olmadığı için açılmamıştı. Biz köprüden geçmeden önce Metekhi Kilisesi’nin seyir terasına çıktık. Kilise Kura nehri kıyısında birden falez gibi yükselen Metekhi kayalıklarının hemen üzerine inşa edilmiş. Bazı kaynaklar Metekhi’de bir kilise varlığını 5.yy’a kadar dayandırsa da bu henüz ispatlanamamış. Mevcut kilisenin 1278 – 1289 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor. Kilisenin önünde Tiflis’in kurucusu kabul edilen, aynı zamanda Gürcü Ortodoks Kilisesi’ni yeniden yapılandıran Kral Vahtang Gorgasali’nin bir heykeli var. Kralın ata binmiş şekilde tasvir edildiği heykel 1967’de yapılmış. Hızlıca Metheki Köprüsü’nden geçip Metekhi Kilisesi’ne bir de karşı kıyıdan baktık.
“Tbili” ılık (su) anlamına geliyor. Kral Vahtang Gorgasali’nin burada bir şehir kurmasına ve adına Tiflis denmesine sebep bu ılık sülfür kaynaklarıydı. Eski şehri anlamak için önce bu sülfür hamamlarını görmemiz gerekiyordu. 13.yy’da Tiflis’in bu kısmında 65 kadar hamam bulunuyormuş. Sülfürle aramız iyi değil, Zakintos’ta sülfür kaynayan bir plajda denize girdikten sonra duş almamıza rağmen kokusundan seyahat edemez hale gelmiştik. Feribota binmeden önce, sülfür kokusundan kurtulmak için tekrar denize girip, tekrar duş almamız gerekti. O yüzden sülfür hamamlarında banyo yapmakla hiç ilgilenmedik, bizi çeken mimarisiydi. Abanotubani (Hamam bölgesi) ismi ile anılan bölgenin en ünlüsü Orbeliani Baths (Orbeliani Hamamı). Mavi ya da ebruli hamam (Blue / mottled) isimleri ile de anılan Orbeliani Hamamı mozaikleri ve çatısındaki 2 küçük minaresi ile İslam mimarisinden göz alıcı izler taşıyor, diğer tüm hamamlardan ayrılıyor. Oberliani Hamamı’nda Chreli Abano & Spa isminde bir işletme hizmet veriyor, fiyatları ve hizmetleri görmek isterseniz lütfen tıklayın. Orbeliani Hamamı, Tiflis’teki en lüks ve pahalı hamam, özel odası olmayan, herkesin bir arada banyo yaptığı ortak alanları olan ve daha uygun fiyatları seçenekler de var. Leghvtakhevi Kanyonu’ndan akan sülfürlü su Hamam bölgesinin tam ortasından geçiyor. “Bridge of Love” ismini verdikleri küçük köprünün parmaklıkları, sevgililerin astığı renkli ve kalp şeklindeki kilitlerden görünmez haldeydi. Köprünün üzerinden hamamların kubbeleri ve uzakta Metekhi Kilisesi çok güzel görünüyordu. Hamam bölgesindeki kubbeleri, Orbeliani Hamamı’nı ve Aşk Köprüsü’nü iyi bir açıdan görmek için en doğru nokta Gulo’s Thermal Spa’nın önündeki büyük teras. Bu noktadan Narikala (kale) altındaki Cuma Camii’nin de (Juma Mosque) sekizgen minaresi harika görünüyordu. Cuma Camii’nin yerindeki ilk camii 1735’te Osmanlı tarafından yapılmış ama Persliler 1740’ta yıkmış. 1851’de mimar Giovanni Scudieri tasarımı yeni cami inşa edilmiş, 1895’te ise renöve edilmiş. Neogotik – İslami mimarinin başarılı bir sentezi olan cami ziyarete açık. Leghvtakhevi Kanyonu kenarındaki ahşap yürüyüş platformu üzerinde şelaleye doğru yürüdük ancak yol kapatılmıştı. Tam bu noktada ikinci bir aşk köprüsü ve dönen merdivenler bulunuyor. Bu ikinci köprüde aşk adına asılan kilitler bildiğimiz sıradan kilitlerdi, kalp şeklinde ve renkli olanlar sadece ilk köprüdeydi. Bu dönen merdivenden çıkarak Narikala, Cuma Camii ve Saint Nicholas Kilisesi gibi yapılara kestirmeden ulaşabiliyorsunuz.
4.yy’dan kalan Narikala restorasyonda ve ziyarete kapalı olduğu için biz Tabor Manastırı tarafına doğru çıkan patikaya biraz tırmanıp, eski şehir manzarasına daha iyi bir açıdan bakmak istedik. Bu patikaya çıkmak için hamam bölgesindeki Ioseb Grishasvili Sokağı’nı ve sonra sağa dönüp Gertsel Bazovi Sokağı’nı kullandık. Tiflis’e ayak bastığımızdan beri tertemiz, yenilenmiş ve aşırı düzenli bir şehir görmüştük, bundan olacak eski mahalle yaşamının hala sürdüğü, bakımsız evlerle dolu, camlarında yaşlı Gürcü teyzelerin gelene geçene laf attığı Gertsel Bazovi Sokağı bize bir “oh be” dedirtti. Eski Tiflis bu olsa gerek! Yokuşun sonunda yanlışlıkla birinin bahçesine izinsiz girdik zannettik ama yol buymuş, patikayı bulduk. Kaledeki restorasyon görüntüsünü, botanik bahçesinin üst kısmı ile kalenin arka kısımlarına yapılan büyük inşaat ve vinçleri kadrajdan çıkaralım derken tırmana tırmana kendimizi Tabor Manastırı’nda bulduk. Narikala’nın tam karşısındaki bu tepe Tabor Dağı ismi ile anılıyor. Tabor Dağı’nın üstünde Tiflis’in güney girişinin koruyan bir kale ve bir kilise olduğu, tarihi 1392’ye kadar dayanan bir çok yazılı kaynakta geçiyor. Kale ve kilise 1618’de Şah Abbas tarafından yıkılmış. Sonrasında defalarca yeniden yapılıp, yeniden yıkılmış. 1995’te yeniden kubbeli bir kilise yapılmasına karar verilmiş ve Tabor Manastırı 2001’de tamamlanmış. Şans eseri biz manastıra vardığımızda ayin vardı. Manastırın içindeki ikonalar ve freskolar çok etkileyici görünüyordu. Manastıra yayılan tütsü kokuları da sülfürden sonra ilaç gibi geldi. Manastıra tırmanmak, inmekten daha kolaydı. Hamam bölgesine kadar sürekli yokuş aşağı yürüyünce ara ara dizlerimiz titredi.
Hamam bölgesine geri geldikten sonra, Jan Shardeni Sokağı üzerinden yürüyüp, Sioni Katedrali’nin önünden geçtik ve pek çok önemli yapının bulunduğu Ioane Shavteli Sokağı’ndaki The Blue Fox restoranın bahçesinde arkadaşlarımızla keyifli bir mola verdik. Çok özlediğimiz arkadaşlarımızla tesadüfen aynı uçakla Tiflis’e gelmişiz. Bu güzel Tiflis gününde buluşup, arayı kapamak çok iyi geldi :)
Gabriadze Saat Kulesi’nin önünden yürürken saat 12:00’yi geçmişti. Penceresinden her saat başı görünen meleği ve her gün 12:00 ve 19:00’da yapılan kukla şovunu ertesi günkü Tiflis şehir turunda görecektik. Alt geçitten geçip Tbilisoba Festivali’nin ana sahnesinin de yer aldığı Orbeliyani Meydanı’na geldik. Gürcü Oberliani Ailesi, 17.yy’dan bu yana siyaset, sanat ve bilim konularında öne çıkan soylu bir aile. Bu sebeple Tiflis’te bir çok önemli yapıda bu ailenin ismini görüyoruz. Orbeliyani Meydanı’nda standların olduğu bölümde adım atacak yer yoktu. Tiflisliler doyasıya yiyip içiyor, Tiflis gününü kutluyordu. Mangal kokuları bizi de acıktırdı, ayaküstü bir şeyler yesek mi dedik ama tüm yemek standlarında kuyruk vardı. Dry Bridge’e doğru ilerlemek için kendimizin parkın olduğu kısma zor attık. Çocuklar için şezlongları koltuk gibi dizerek harika bir yazlık sinema alanı hazırlamışlar. Çocuk olup saatlerce çizgi film izleyesimiz geldi. Vintage konseptli standlar, geleneksel motifli halılar, narlar, bal kabakları ve çiçeklerle hazırladıkları dekoratif alanlar çok estetikti. Hemen köşedeki Cafe Daphna Tbilisi, yerel lezzetleri denemek için keyifli bir adres. Biz otele dönmek için Dry Bridge’e doğru bir kaç attığımızda kendimizi her gün 11:00 – 16:00 arası kurulan bit pazarı Dry Bridge Market’in içinde bulduk. Gürcü amcalar ve teyzelerin tezgah için açtıkları masalar mütevazı ama satışa sunduğu ürünler fazlasıyla ilginçti. Pirinç aksesuarlar, gümüş çatal bıçak takımları, porselenler, savaş zamanından kalma üniformalar, madalyalar… Bavulunda yer olanlar için oldukça tehlikeli bir alan :)
Festival alanındaki standlarda yemekler şahane görünüyordu ama kalabalıktan dolayı ne ayakta ne de çevredeki cafelerde yemek yemek mümkün değildi. Ne şanslıyız ki Tbilisoba Festivali’nin en güzel sofralarından biri Radisson Red Tbilisi otelin avlusunda kuruldu. “Supra” ismi verilen uzun ziyafet sofralarında, yemeği ve sohbeti paylaşmanın Gürcü kültüründe çok önemli bir yeri varmış. Biz de bu çok özel sofrada 15:30’da başlayan yemeğe davetli olarak katıldık, canlı müzik eşliğinde hem Gürcü kültürünü, hem de geleneksel lezzetlerini deneyimlemiş olduk. Avluda Gürcü şaraplarını tadabilmemiz için standlar vardı. Gürcü mantısı “khinkali” yapımı atölyesi, milli içkileri “chacha” yapımı en çok ilgi çekenlerdi. Radisson Red Tbilisi’de konaklayan tüm misafirlere açık olan avludaki Tbilisoba Festivali etkinliği 23:00’e kadar sürdü.
Biz Tbilisoba Festivali’nin sokaktaki gece manzaralarını görmek tekrar otelden çıktık. Tam Dry Bridge’deyken havai fişek gösterisine denk geldik. Orbeliyani Meydanı’ndaki 3 farklı sokak üzerine kurulan sahnelerde Cumartesi ve Pazar günleri için 10 farklı grubun konseri planlanmıştı. Biz URSA Band konserinin bir bölümünü izledik. Orbeliyani Meydanı’ndaki insanlar hep bir ağızdan grubun şarkılarına eşlik ediyordu. Kalabalıktan biraz ayrılmak için Orbeliyani Meydanı’ndan Özgürlük Meydanı’na doğru yürümeye başladık ama sanki bir maç çıkışı gibi sokaklarda yüzlerce insanla birlikte yürüyorduk. Bütün Tiflis sokaklarda eğleniyordu. O sırada Tiflis’in büyük alışveriş merkezi Galleria Tbilisi bomboştu. AVM’de bulunan Goodwill süpermarket aklınızda olsun, Sulguni peynir gibi yerel ürünleri uygun fiyatla alabilirsiniz. Otele dönmeden Linville’de birer kahve içelim dedik ama bu küçük ve şirin kafede de oturacak yer yoktu. Dedaena Park’a geldiğimizde saat gece yarısına yaklaşmıştı. Çocuklu aileler evlerine dönmeden parka gelmişler, o saatte hala bir sürü çocuk paten, kaykay yapıyordu. Tbilisoba Festivali’nin tüm Tiflisler tarafından sokaklarda dolasıya kutlandığını görmek çok keyifliydi.
Tiflis Notları 6 Ekim 2024 / Pazar
Radisson Red Tbilisi’deki kahvaltımızından ardından “Tiflis Eski Şehir” turumuz için rehberimizle buluşma noktamız olan Özgürlük Meydanı’na gittik. 6 caddenin kesişim noktası olan Özgürlük Meydanı (Freedom Square), Tiflis’in kamu ve müze binalarıyla dolu en büyük bulvarı Rustaveli Caddesi’nin de başlangıç noktası. Meydanın tam karşısındaki Tiflis Şehir Meclisi (Tbilisi City Assembly) binası 1878’te yapılmış, kulesi ise 1910’da eklenmiş. Tiflis Şehir Meclisi, Gürcistan’ın 1991’de Sovyetler Birliği’nden ayrılmasıyla kurulmuş. Meydandaki 35 metre yüksekliğindeki granit Özgürlük Anıtı’nın üzerinde bulunan etkileyici St. George Heykeli sanatçı Zurab Tsereteli’nin eseri. 5,6 metre yüksekliğindeki bronz heykelin üzeri altın kaplama. Gürcistan halkı için koruyucu kabul edilen St. George’un (Aziz Yorgi) at üzerinde ejderhayı öldürmek üzere olduğu tasvir, ülkenin özgürlüğünü ve bağımsızlığını sembolize ediyor.
Rehberle buluşmamızın ardından Kala (kale) mahallesine doğru ilerleyip, eski şehir turumuza başladık. Ançishati Meryem Ana Bazilikası (Anchiskhati Basilica) 522-534 yılları arasında hüküm süren ve Tiflis’i başkent yapan İberya Kralı Daçi tarafından yaptırılmış. 6.yy’dan kalan bazilika, Tiflis’te ayakta kalan en eski kilise. Depremler ve istilalar sırasında oldukça zarar görmüş ama 1675’te yapılan büyük restorasyonla bugünkü şeklini almış. Çan kulesi de bu restorasyon sırasında eklenmiş. Yıllarca müze şeklinde kullanılan bazilika, Gürcistan’ın 1991’de bağımsızlığını kazanmasının ardından tekrar dini kullanıma açılmış. Tiflis seyahati boyunca dini yapıları ziyaret edebilmek için çantamda küçük bir eşarp taşıdım. Ançishati Bazilikası girişinde bir sepet içinde ortak kullanıma açık eşarplar vardı ama siz yine de yanınızda bir eşarp taşırsanız çok rahat edersiniz. Ançishati Bazilikası’nın zengin iç mimarisini görmek için mutlaka içine girmenizi tavsiye ediyoruz. Bazilikadaki duvar resimleri 1683 ve 1813 yıllarında eklenmiş. Giriş yapılan batı kapısı üzerindeki Pantokrator İsa tasviri de çok etkileyici. Ançishati Bazilikası her gün 09:00 – 18:00 arası (Cmt-Pzr 19:00) ücretsiz olarak ziyarete açık.
Tiflis Sioni Katedrali (Tbilisi Sioni Cathedral) ilk kez 6.yy’da inşa edilmiş. İsmini Kudüs’teki Zion Dağı’ndan alıyor. Zarar gördüğü için 17.yy ve 19.yy’da bazı eklemeler yapılsa da bugünkü mimarisi 13.yy’a dayanıyor. 2004’te Sameba Katedrali açılana kadar Tiflis’in ana katedrali Sioani’ymiş, bu sebeple hala Tiflis için çok önemli bir kilise. Rus ressam Grigory Gagarin’in 1850’lerde yaptığı duvar resimlerini de görmek için kiliseye girmenizi tavsiye ediyoruz. Sioni Katedrali’nin avlusunda bulunan 3 katlı saat kulesi 1425’te bağımsız olarak eklenmiş. Tiflis Sioni Katedrali her gün 08:00 – 20:00 arası ücretsiz olarak ziyarete açık.
Sioni Katedrali’nin hemen yakınında bulunan Nino Meris Wine Selection, Tiflis merkezde şarap tadımı yapmak isterseniz doğru bir işletme. Biz şaraptan pek anlamayız ama Gürcistan tarihinde şarapların 8000 yıllık bir tarihi söz konusu olunca, şarap Gürcü kültürünü tanımamız için önemli konu başlıklarından biriydi. Tiflis’in 50km güneyindeki Gadachrili Gora höyüğünde çıkan antik kvevrilere yapılan testlerle Gürcistan’da şarap üretiminin MÖ 6000 yılına dayandığı ve Gürcülerin dünyada bilinen en eski şarap üreticilerinden biri olduğu ispatlanmış oldu. Gürcü şarabının fermantasyonu ve depolanması için kullanılan büyük toprak kaplara kvevri deniyor. Kvevri tamamen toprak altına gömülüyormuş. Kvevri 2013’te Unesco Somut Olmayan Kültürel Miras listesine alınmış. Kafkas Dağları’ndan gelen mineralli su ile beslenen Gürcistan topraklarından, 500’den fazla üzüm türü bulunuyormuş. Bu üzümlerden lezzeti ve aroması ile öne çıkanlardan 40 kadar çeşiti ise ticari olarak yetiştiriliyormuş. Gürcistan’ı dünyada diğer şarap üreticilerinden ayıran özelliği üzümün sapının, kabuğunun ve çekirdeğinin de üretim aşamasında kullanılıyor olması. Bize kırmızı, beyaz ve amber şarapların farklı çeşitlerini tattıran degüstatör, her bir şarabın ve üzümlerin özelliklerini tek tek anlattı. Şarap seviyorsanız Gürcistan’ın bu konuda tam bir cennet olduğunu söylemeliyiz.
Rezo Gabriadze Kukla Tiyatrosu, 1981’de açılmış. Tiyatro binasının hemen bitişindeki Saat Kulesi’ni de yine Reza Gabriadze 2010’da tasarlamış. Sanatçı Gabriadze’nin tiyatrosu, cafesi ve saat kulesi ile Tiflis’e müthiş bir hediyesi. İlk bakışta turistik gibi görünen ama sanatsal açıdan son derece değerli olan bir buluşma noktası diyebiliriz. Yetişkinler için sergilenen kukla oyunlarının izlemek isterseniz Tiflis seyahatinizden 1 ay kadar önce bilet almanızı tavsiye ederiz. Bilet fiyatları 50 GEL’den başlıyor. Yönetmen, oyun yazarı, kukla oynatıcı, ressam, heykeltraş olarak farklı sanat dallarında eser üreten 1936 doğumlu Reza Gabriadze, Gürcistan’ın çok kıymetli bir sanatçısı. Bu saat kulesini yaparken de 10-13.yy Bizans döneminden etkilenmiş. Yaptığı masalsı çizimi mimarlar ve mühendisler yardımı ile inşa edilebilir bir projede dönüştürmüş. Saat Kulesi’nde açılan pencerede her saat başında melek görüyoruz. Ama saat kulesi önündeki asıl kalabalık 12:00 ve 19:00 saatlerindeki Circle of Life (Yaşam Döngüsü) gösterisini izlemek için toplanıyor. Circle of Life gösterisi için açılan pencere genç bir oğlanın güzel bir kıza aşık olduğunu görüyoruz. Sırasıyla evleniyorlar, çocukları oluyor, mutlu bir hayat sonunda yaşlanıp ölüyorlar, oğulları da bir kıza aşık oluyor, evleniyor ve çocukları oluyor.. Böylece bu duygusal yaşam döngüsünü izlemiş oluyoruz. Saat Kulesi’nin alt kısmında göreceğiniz seramikler de bizzat Reza Gabriadze’den, hepsi el yapımı.
Saat Kulesi’nde Circle of Life şovunu izledikten sonra Peace Bridge’den geçerek, karşı kıyıdaki Rike Park’a yürüdük. Rike Park’ta Tbilisoba Festivali için kurulan sahneden gelen canlı müzikle çocuk sesleri yükseliyordu. Bu sahneyi sadece çocuklara ayırmışlar. Teleferik için sıra beklerken, çocukların sahnede söylediği şarkılara, etrafta yürüyen genç yaşlı herkesin eşlik ettiği fark ettik. Tam bir “7’den 77’ye Barış Manço” anı gibiydi. Teleferik’e binmek için en azından 1 tane kart almanız gerekiyor, bizdeki İstanbul Kart gibi düşünebilirsiniz. Kartı gruptan bir kişinin alması yeterli, birlikte seyahat edeceğiniz diğer kişiler için turnikede kartı kullanabiliyorsunuz. Teleferik gişesinde “sadece nakit” uyarısı vardı. Kart ücreti 2 GEL, kişi başı tek yok ücreti 2,5 GEL.
Teleferik sayesinde Kartlis Deda’ya giden manzaralı sokağa havalı bir şekilde konmuş olduk. Bu teleferiği sadece Tiflis manzarasını izlemek için bile olsa mutlaka kullanmalısınız. Bahsetttiğimiz eski-yeni mimarileri bir arada görmek için en iyi manzaraları teleferikten inip Kartlis Deda’ya yürürken gördük. Beklediğimizin aksine heykelin önündeki seyir terasında hem açı iyi değildi hem de teller manzarayı kesiyordu. Kartlis Deda (Gürcülerin Annesi), Tiflis’in kuruluşunun 1500. yılı anısında ilk kez 1958’te tahtadan yapılmış. Gürcü ressam ve heykeltraş Elguja Amashukeli’nin tasarımı olan heykel, Amashukeli’nin 1996’daki vefatından sonra 1997’de orijinal tasarıma sadık kalınarak, daha dayanıklı olması için alüminyum replikası ile değiştirilmiş. 20 metre yüksekliğindeki Gürcülerin Annesi bir elinde düşmanlarına gözdağı vermek için kılıç tutarken, diğer elinde misafirperverliğinin bir sembolü olarak şarap ikram edilen geleneksel çanağı tutuyor.
Narikala’nın (Narin Qala – küçük kale) 4.yy’dan kalan surları hala ayakta. Kale içinde 13.yy’da yapılan St. Nicholas Kilisesi yangında yıkılınca, 1997’de aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Bu seyahatte restorasyona denk geldiğimiz için için Narikala’yı ziyaret edemedik.
Teleferiğe tekrar binip Rike Park’a geri dönerken en çok ilgimizi çeken St. George Katedrali’nin yeşil kubbesiydi. Rike Park’a geri döndükten sonra Metekhi Köprüsü’nden geçip Vakhtang Gorgasali Meydanı’na geldik. Meydanın altındaki Meidan Bazar’a turistik demek haksızlık olur. Rehberimiz bu alt geçitte satılan hediyelik eşyalar arasından Gürcü kültüründe önemi olan bazı giysi, silah ve kap kacak gibi eşyaları anlatırken kendimizi müzede gibi hissettik. Eski Tiflis turumuz Abanotubani’de (Hamam bölgesi) sona erdi. Tur biter bitmez kendimizi Tiflis Arkeoloji Müzesi’nin (Tbilisi’s Antique Archaeological Museum) önünde bulduk. Bahçesinde devam edilen kazı çalışmalarında Tiflis’in en eski tarihli hamam yerleşimine ulaşılmış, çalışmalar devam ediyormuş. Birkaç adımda yeşil kubbeli St. George Katedrali’ne ulaştık. 13.yy’dan kalan Ermeni Killisei’nin iç mimarisi de çok etkileyici. St. George Katedrali her gün 10:00 – 18:00 arası (Cmt 09:30 – Par 09:00) ücretsiz olarak ziyarete açık.
Sololaki Mahallesi’ne göz atmak için Orbiri Sokak üzerinden Betlemi Caddesi’ne çıkıp Lado Asatiani Caddesi’ne doğru yürümeye başladık. Bu güzergahta bir çok eski ve güzel bina vardı. Kartlis Deda’ya çıkmak için teleferik yerine bu yol üzerindeki merdivenleri tercih edenler biraz terleyecektir. Hemen yakınındaki Nami Wine & Coffee merdiveni kullanacak olanlar için keyifli bir mola noktası. Bu güzergahta en çok ilgimizi çeken mimarilerden biri yabancı dil eğitimi için kullanılan No58 Public School binası oldu. Gürcistan geneli 200’den fazla yerel bölgeden el sanatlarının sergilendiği sanat galerisi Gallery 27’ye uğradıktan sonra Kalantarov Evi ve Yazarlar Evi’nin bulunduğu Ivan Machabeli Sokağı’na geri döndük. Ziyaretimiz Pazar gününe denk geldiği için her ikisi de ziyarete kapalıydı. Siz Sololaki Sokakları’nı gezmek isterseniz Perşembe ya da hafta sonu dışında bir güne denk getirirseniz, her iki evin de fotoğraflardan gördüğümüz kadarıyla harika olan iç mimarisini görebilirsiniz. (Oberliyani Meydanı ile Rustavelli Caddesi arasında bulunan Kitap Müzesi de (The Museum of Books) Pazar hariç diğer günler açık ve iç mimarisi çok güzel)
Kısa bir yürüyüşle sabah başladığımız nokta olan Özgürlük Meydanı’na geri döndük. Rustaveli Caddesi’nde sağlı sollu yerleşmiş büyük kamu ve müze binalarının mimari güzelliklerini görmek için caddeyi baştan sona bir de gündüz yürüdük. Sırasıyla Milli Eserler Müzesi, Parlamento Binası, Güzel Sanatlar Müzesi, Kaşveti Kilisesi (Kashveti Church), Milli Sanat Galerisi, Ulusal Opera Tiyatrosu ve Moma Tbilisi cadde üzerinde göreceğiniz önemli yapılardan binalardan birkaçı. Bu yürüyüş sırasında kaldırımlarda fark ettiğimiz sanatçı Levan Bujiashvili’nin bronz heykellerini de çok beğendik. Bu küçük ve görülmeyi bekleyen sürprizler zaten güzel olan Rustavelli Caddesi’ne estetik bir değer katmış.
Milli Eserler Müzesi (National Museum of Georgia), Gürcistan’ın en değerli hazinelerinin ve arkeolojik buluntuların sergilendiği en önemli müze. Mesela Gadachrili Gora höyüğünde çıkan ve MÖ 6000 yılından kaldığı ispatlanan kvevriden bahsetmiştik, o da bu müzede. Pazartesi hariç her gün 10:00 -18:00 arası ziyarete açık olan müzeye giriş ücreti 30 GEL. 2018’de yeni yapılan binada açılan Güzel Sanatlar Müzesi’nde (Georgian Museum of Fine Arts) 100’den fazla Gürcü sanatçının 3500’den fazla eseri sergileniyor. Yeni müzenin geçici sergi programı da oldukça hareketli. Biz döndükten sonra Banksy sergisi açıldı mesela. Tiflis’e gitmeden önce web sitesinden programına göz atmanızı tavsiye ederiz. Pazartesi hariç her gün 10:00 -19:00 arası ziyarete açık olan müzeye giriş ücreti 30 GEL. Milli Sanat Galerisi (State Museum of Art) için Niko Pirosmani’nin (1862-1918) mabedi diyebiliriz. Başta “Doğu’nun Henri Rousseau”su olarak anılan naif sanatçı Pirosmani’nin eserlerini ve 1900-1930 dönemi Gürcü sanatçıların resim ve heykellerini görmek için ziyaret etmeye değer. Pazartesi hariç her gün 10:00 -18:00 arası ziyarete açık olan müzeye giriş ücreti 40 GEL. Pirosmani’nin 1908’de yaptığı “Fisherman in a Red Shirt” resminden ilham alan tasarımlara Tiflis sokaklarına sık sık rastladık. Radisson Red Tbilisi’nin hemen yanındaki Tchorokhi Sokak’taki The Simpsons – Niko Pirosmani göndermeli duvar resmi, Tiflis’te en sevdiğimiz sokak sanatlarından biri oldu. Milli Sanat Galerisi’nin karşısına denk gelen sokaktan girerek, Rustavelli Caddesi’nden kısa süreliğine ayrıldık. Cone Culture’ı Tiflis’in iyi bir dondurmacısı olarak haritada kaydetmiştik. İyi ki de gitmişiz. Klasik dondurmacıdan farklı olarak dondurma çeşitlerini görmeden, listeden isimlerine bakarak seçiyorsunuz. Denediğimiz tüm çeşitler taptaze ve çok lezzetliydi. Dondurma seviyorsanız Taras Shevchenko No:5 adresindeki Cone Culture’ı atlamayın, her gün 11:00 – 22:00 arası açık.
Ulusal Opera Tiyatrosu, Tiflis Devler Opera ve Balesi’nin ana sahnesi. 1851’de inşa edilen binası, Doğu Avrupa’nın en eski opera binası. 1874’te oyun sırasında çıkan bir yangınla zarar görmüş, 1896’da yeniden inşa edilmiş. Neomağrip (neo-Moorish) stilindeki bina İslam mimarisinden öğeler taşıyor, oldukça egzotik görüntüsü ile Rustaveli Caddesi’nin en güzel yapılarından biri.
Zamanımız kısıtlı olduğu için müzeler arasında bir seçim yapmamız gerekiyordu. Koleksiyonu daha çok ilgimizi çektiği için bu caddedeki müzeler arasından Modern Sanat Müzesi’ni (MOMA Tbilisi) seçmiştik. Kapısına gittiğimizde bir A4 kağıda yazılmış “kapalı” yazısını görünce baya hayıflandık. Normalde sadece Salı günleri kapalı olan müzeyi hiçbir duyuru yapmadan kapamışlar, bizim gibi kapıdan dönen bir çok ziyaretçi vardı. Tam ismi Zurab Tsereteli Museum of Modern Art oan Moma Tbilisi, 2012’de açılmış. Sanatçı Zurab Tsereteli’nin eserlerini Tiflis’e gelmeden önce incelemiştik. Özgürlük Meydanı’ndaki St. George Heykeli ve Chronicle of Georgia anıtı de Tsereteli’nin Tiflis’teki ikonik eserleri arasındaydı. Heykeltraş ve ressam olan Zurab Tsereteli’nin 300’e yakın eserini müzede görebilirsiniz. Müzenin bahçesinde bulunan 9 metrelik ilginç bronz elma anıtı (Apple of Love) içini görmeyi çok istiyorduk. Tiflis’e tekrar gitmek için güzel bir sebep olacak. Moma Tbilisi Salı hariç her gün 11:00 -18:00 arası ziyarete açık olan müzeye giriş ücreti 20 GEL.
Akşam yemeği için şehrin yaklaşık 10km kuzeyindeki Ethno Tsiskvili restorana gidecektik. Hazırlanmak için Dry Bridge’ten geçip otelimize geri döndük. Canlı müzik ve yerel danslar eşliğinde yerel lezzetleri tatmak için gittiğimiz restoranda, khacapurinin farklı yörelerden her çeşitini denedik. Kura Nehri kıyısındaki Ethno Tsiskvili’nin bahçesi de çok keyifliydi.
Tiflis Notları 7 Ekim 2024 / Pazartesi
Önceki akşam khacapurinin tüm yöresel çeşitlerini deneyip çok beğenmemize rağmen, hala favorimiz açık ara Radisson Red Tbilisi’nin kahvaltısında servis edilen börek şeklindeki khacapuriydi. Kahvaltımızından ardından yine karton bardakta kahvelerimizi alıp Chugureti mahallesinin görmediğimiz kısımlarını keşfe çıktık. Duvar resimleri ve ilginç mimari yapıları görmek için bu sabahki yürüyüşümüz bir rota çıkarmıştık. Duvar resimleri arasında bizim otelin yanındaki The Simpsons – Pirosmani göndermesi dışında en çok sokak sanatçıları Dante David Mchedlishvili) imzalı Gergedan (Rhino) ve Kuba imzalı Kalamar (Squid) duvar resimlerini beğendik. “Russian Church” ismi ile anılan ve 1864’te yapılan Alexander Nevsky Rus Ortadoks Kilisesi’nin mimarisi ve mavi-yeşil kubbeleri çok güzel görünüyordu. Tiflis’te gördüğümüz tüm kiliseler Gürcü çapraz kubbe tarzında olan konik kubbeli olduğu için, bu Rus Kilisesi’nin mimarisi Tiflis için oldukça sıradışıydı. Art Palace’a kadar yürüdükten sonra Davit Aghmashenebeli Bulvarı’nın otele geri döndük. Dekoratif sanatlarla ilgileniyorsanız 300 bin’den fazla eserin sergilendiği Art Palace’ı Pazartesi hariç 10:30 – 17:30 arası ziyaret edebilirsiniz. Biz gotik ve İslam mimarisinden izler taşıyan binasını çok beğendik. Davit Aghmashenebeli Bulvarı’nında yürürken kendimizi bir an Türkiye’de gibi hissettik. Türkçe ismi olan ev yemekleri ve döner restoranları gördüğümüz bu kısım Tiflisliler arasında da Türk Mahallesi olarak adlandırılıyormuş. Mosaic Business Center binasının üstünü boydan boya 42 metre kaplayan soyut ve renkli mozaik de Zurab Tsereteli imzalıydı, 1978’de yapılmış.
Tiflis’ten ayrılmadan önce biraz da şehir dışında keşifler yapacaktık. Önce Tiflis’in 30 km kuzeyindeki Sevsamora Winery’ye şarap tadımı yapmaya gittik. Eski şehir turu sırasında Nino Meris Wine Selection’da yaptığımız şarap tadımını bir üst seviyeye çıkartmış olduk. Sevsamora’nın bir müze gibi düzenlenmiş alanlarında Gürcü şarabının üretim aşamaları hakkında detaylı bilgi aldık. Sevsamora’da öğle yemeği yediğimiz terasta Kaskasların Gürcistan sınırı içinde kalan karlı zirvelerini de görebiliyorduk. Sadzere (3307 m), Bitara (3174 m) ve Kudere (3006 m) dağlarında bulunan Gudari Kayak Merkezi’ndeki kar kalitesi çok beğeniliyor. Avrupa’dan daha ekonomik bir kayak tatili arayışında olanlara araştırmasını tavsiye ederiz.
Tiflis’te en çok görmek istediğimiz yerlerden biri olan Chronicle of Georgia’yı (Gürcistan Tarihi Anıtı) havalimanına dönmeden önce en sona bırakmıştık. Tiflis’in 14km kuzeyindeki Keeni Tepesi’nde 1985’te inşa edilen anıt, sanatçı Zurab Tsereteli ‘nin eseri. 35 metre yüksekliğinde 16 sütundan oluşan eser, Gürcistan tarihinin kronolojisini etkileyici bir şekilde anlatıyor. Sütunların arasında yürümek Mısır’da tapınakta yürümek benzeri bir his yaşattı. Kenardaki seyir terasından yapay bir göl olan Tiflis Denizi manzaralarını izlemek de keyifliydi. Dönüşte Radisson Red Tbillisi’ye uğrayıp bavullarımızı aldık ve yine Bolt ile havalimanına gittik. Bu harika Tiflis seyahatimiz Tiflis Havalimanı’ndan 17:40’ta kalkan uçak ile son buldu.
*Bu blog yazısı, Radisson Red Tbilisi ve Tiflis’teki müzeler ile yeme-içme mekanları hakkında reklam içerir. Bu yazıda yer verdiğimiz müzelerin güncel açılış saatlerini ve ücretlerini, değişmiş olması ihtimaline karşı seyahatiniz öncesi kontrol etmenizi rica ederiz.
Sormak istedikleriniz için bize instagram’dan dm yazabilirsiniz.