Saat erken, gün henüz ayılmaya karar vermemişken yola çıkıyoruz. Etrafta bir iki köpek sesi, kuş seslerini bastırırken tali yoldan asfalta bağlanmıştık bile. Geminin kalkmasına 10 saat var. Havanın sıcaklığı, aracın camını açar açmaz yanaklarımdan öpüp kendini hatırlatınca klima derecesini düşürüp camları kapıyorum. Sonra görüşürüz Kaş.
Yola çıkmanın yerçekimi ile ters orantılı olduğunu düşünüyorum. Ayaklarınız heyecandan yere sağlam basmıyor mesela. Bu ilk cruise yolculuğumuz, hep merak edip bir şekilde ucundan döndüğümüz denemeler sonrası nihayet Çeşme Limanı’ndayız. Otopark sorunu son bir saat kafamda volta atarken bir şekilde günün şanslı çifti seçiliyoruz. Limana en yakın otoparkta yer buluyoruz. İki kabin boy, iki sırt çantasını bagajdan alıp sıradaki yerimizi alıyoruz. Kapıda kocaman sallanan Selectum Blu bayrağını geçtikten sonra artık içerideyiz.
Geminin motoru çalışınca hafif hafif martılarla birlikte süzülmeye başlıyoruz. Gökyüzü mavi, deniz de sonsuz bir aynaymış gibi bu maviliği cömertçe yansıtıyor. Kıyıdan uzaklaştıkça bizi çevreleyen sonsuz mavi zamanı ve yönleri belirsizleştiriyor sanki. Uzaklarda görünen adacıklar bir an oradalar, sonra ufuk çizgisine karışıp gözden kayboluyorlar.
Instagram hikayelerimizi takip edenlerin bildiği gibi, 1-5 Eylül 2024 tarihleri arasında Selectum Blu Cruises’un davetiyle 4 gece Yunan Adaları Turu’na katıldık. Ancak artık biliyoruz ki bu süre, denizin büyüsüne kapılanlar için yalnızca bir sayıdan ibaret. Maviliğin içinde, kamaranın balkonundan zamanın belirsizliğini izlemek, her değişen manzarada farklı hissettiriyor.
Daha önce 20’den fazla Yunan Adası’nı yelkenliyle, feribotla ya da uçakla ziyaret etmemize rağmen, gemi ile gidecek olmak ve ilk kez cruise seyahati deneyimleyecek olmak bize heyecan vermişti. Seyahatin sonunda beklediğimizden çok daha iyi bir cruise seyahati deneyimlemiş olmak açıkçası bizi şaşırttı. Cruise seyahatleri ile ilgili yanlış bildiğimiz ya da önyargımız olan ne çok şey varmış meğer. Bizim gibi düşünenler için Selectum Blu Cruises’un düzenlediği Yunan Adaları Turu’nun seyir planını paylaşarak, Rodos, Kos, Leros ve Samos’da yapabileceklerinizi listelemek ve bu turun avantajlarını, yanlış bilinen doğruları, kimlerin bu turdan çok keyif alacağı ile ilgili düşüncelerimizi tecrübelerimize dayanarak anlatmak istedik.
Seyir Programı ve Adalarda Yapabilecekleriniz
Gemi ile Yunan Adaları Turu; 1 Eylül Pazar günü 12:00’de Ulusoy Çeşme Uluslararası Limanı’nın başlayan yolculuğumuz 5 Eylül Perşembe günü 07:45’te yine aynı limanda sona erdi. Çeşme’ye özel aracınızla gelecekseniz otopark konusu soru işareti olacaktır. Biz limana en yakın ücretli otopark olan Ulusoy Otopark’ta yer bulduk, günlüğü 300TL’ydi.
1 Eylül 2024 / Çeşme
Gemiye biniş saat 12:00’de başlayacağı için Çeşme Limanı’nda biraz vakit geçirdik, sonradan pişman olacağımızı bilmeden yemek yedik. Saat 12:00’de Ulusoy Çeşme Uluslararası Limanı’nda yolcu alımına başladılar. Selectum Blu Cruises’un standında pasaport kontrolü ve oda numaralarımızın yazılı olduğu kartı teslim aldıktan sonra hızlıca pasaport kontrol noktasından geçtik, duty free’de biraz dolaşdıktan sonra gemimize doğru yürümeye başladık. İskelede bavullarımızı odamıza getirmek üzere bizden teslim aldılar. Merdivenden çıkıp gemiye 5. Kattan adım attığımızda bizi güleryüzlü Blue Sapphire ekibi karşıladı. Pasaportlarımızı seyahat sonuna kadar teslim alıp, kamera ile fotoğrafımızı çektikten sonra bize seyahat boyunca kullanacağımız üzerinde ismimizin bulunduğu barkodlu kartımızı teslim ettiler. 8. Kattaki kamaramıza giriş yaptığımızda saat 12:38’di. Güvenlik, pasaport, check-in her şey son derece hızlı ve sorunsuz ilerledi. Blue Sapphire’in yüzen 5 yıldızlı bir otele olduğunu odaya girince anladık. Beklediğimizden çok daha konforlu bir odadaydık. Elbise dolabının hemen üst rafında iki adet kırmızı can yeleği bize kamarada olduğumuzu hatırlatması için konulmuş gibiydi. Kamara ile otel odası ayrımının belirsizleştiği bir yerdeydik, denizin üzerinde asılı gibi duran balkonumuz her gün farklı bir manzaraya açılacaktı yolculuğunuz boyunca. Şimdilik manzaramız Çeşme Kalesi.
Gemiyi gezmek ve kahve içmek için 13:00’te odadan çıktık, kapıyı açtığımızda bavullarımızı bizi bekliyordu. Asansöre bindiğimizde öğle yemeği için restoranın açık olduğunu fark ettik. Önce bir tatlı ve kahve molası vermek için 7. kattaki Pole to Pole Restorana gittik. 5 yıldızlı otellerdeki açık büfe sistemi hiçbir zaman iştahımızı açan ya da önem verdiğimiz bir konu olmamıştır. Buna rağmen açık büfedeki yiyeceklerin şık sunumu, seçenekler ve iştah açıcı görüntüsü beklemediğimiz bir sürprizdi. Keşke gemiye binmeden önce yemek yemeseydik dedik büfedeki uzakdoğu mutfağından seçenekleri görünce. Tatlı bölümü ise 5 yıldızlı bir otelin açık büfesinden çok, Alice Harikalar Diyarı’nda konseptli özel bir davet için hazırlanan çay saatini andırıyordu. Seyahat boyunca mümkün oldukça tüm öğünleri gemide yedik, çünkü denediğimiz her lezzete bayıldık ve bir sonraki öğün için hep aklımızda kalan yeni seçenekler vardı. Sadece çay saati ve gece yemeklerinde Yunan Adaları’nı gezmekle meşgul olduğumuzdan denemeye fırsat bulamadık. Restoranda bira, şarap, meşrubat gibi içecekler dahil, siparişinizi garsonlar alıyor ve bardakta size getiriyorlar. Bu sayede masalarda markalı şişeler görmüyorsunuz, suyunuz, kahveniz, çayınız her zaman çelik sürahilerden servis ediliyor, restoranda daima şık bir görüntü hakim. 7. Kattaki Pole to Pole restoran 07:00-09:30 arası kahvaltı, 12:30-14:30 arası öğle yemeği, 19:00-21:30 arası akşam yemeği için açık büfe hizmet veriyor. 9. kattaki Verandah Bar ise 16:00-17:00 arası çay saati ve 00:00-02:00 arası gece yemeği için yine açık büfe hizmet veriyor. Otel açık büfesi öveceğimiz aklımıza gelmezdi açıkçası ama şefle tanışınca onu ve ekibini bu olağanüstü başarısından dolayı alkışladığımız bilgisini verip, bir daha bu konuyu açmamak için elimden geleni yapayım.
15:30’da Master Drill (tatbikat) için odadaki dolabımızda bulunan can yeleklerimizi giyip 9. Kata çıktık, acil durumda yapmamız gerekenler, can yeleğimizin ve filikaların kullanımı hakkında bilgilendirme aldık. 16:00’da gemimiz Çeşme Limanı’ndan hareket etti.
Akşam yemeğinden sonra geminin 12. katında bulunan güvertede manzarayı izledik. Güvertede bulunan şezlongları görünce, geceleri yıldızları izlemek için ne keyifli olur diye düşündük. Gün batarken Samos açıklarından geçiyor, Rodos’a doğru ilerliyorduk.
Verandah Bar’da gün boyunca müzik hiç durmadı, 14:00’te DJ Performance, 16:00’da Sailaway Party, 21:30’da Blur Breeze Live Music vardı. 23:30’da ise 11. kattaki Beach Club’da (havuzun bulunduğu alan) Latino Parti vardı ama biz yol yorgunluğundan olacak, parti başlamadan uyumuştuk.
Rodos / 2 Eylül Pazartesi 09:00 – 03:00
(18 saat)
Sabah 5 gibi uyandığımızda henüz gün ağarmamıştı. Hemen balkona çıktık. Alacakaranlıkta denizde ilerliyor olmak ve dalgaları hissetmek heyecan vericiydi. Rodos limanına doğru doğu yönünde ilerlerken, gün doğumunu görmek için 06:30’da güvertenin burnuna gittik. Bizim gibi bu büyülü ana şahit olmak isteyen birkaç kişi daha oradaydı.
Pole to Pole restoranda kahvaltı sonrası kahvemizi yudumlarken pencereden Rodos Limanı’ndaki yel değirmenlerine çok yakın geçtiğimizi fark ettik. Açıkçası Rodos’ta büyük gemilerin, en uzak limana yanaştığını zannediyorduk. Bir seferinde Rodos’tan Symi’ye geçerken bu uzak limandan kalkan feribotu son dakika yakalamak için depar atmak zorunda kalmıştık. Meğer bizim gemimiz eski şehrin bitişiğindeki Touristiko Limanı’na yanaşıyormuş. Rodos’a daha önce Fethiye ya da Marmaris’ten feribot ile gidenler bu limanı bilir, eski şehre giriş yapabileceğiniz Panayia Kapısı’nın çok yakınındadır. Güverteye çıktığımızda Rodos’ta hayranı olduğumuz tüm tarihi yapılar önümüzde bir kartpostal gibi dizilmişti. Geminin güvertesinde yüksekte olmanın da verdiği avantajla sanki drone ile yükselmiş gibi Rodos’u hayranlıkla izleyebiliyorduk.
Check-in sırasında pasaportlarımızı teslim edip, üzerinde ismimizin bulunduğu Selectum Blu Cruises kartımızı (Boarding & Charge Card) teslim aldığımızdan bahsetmiştik. Bu kartı kamaramızın kapısını açmak için, gemi seyir halindeyken 8. Katta açık olan duty free’deki alışverişlerimiz ve casino / bar gibi gemideki mekanlarda yapacağımız ekstra harcamalar için kullanmaya başlamıştık. Kartın esas sihirli özelliği, ziyaret edeceğimiz 4 adaya da pasaport / gümrük kontrolü olmadan, yaya girişi kapısında bekleyen polise sadece göstererek sınırsız giriş-çıkış özgürlüğü sunmasıydı. Yunan Adalarını feribot ile ziyaret edenler bilir, limanlarda bu pasaport ve gümrük kontrol sıralarını beklemek hem büyük bir zaman kaybı, hem de işkencedir.
Selectum Blu Cruises’ın düzenlediği Rodos Şehir Turu’na kayıt yaptıranlar çıkış yaptıktan sonra, biz basın davetine katılanlar için düzenlenen ikinci tur için buluşma noktası olan 8. kattaki Britannica Lounge’a gittik. Bu Rodos’a 4. gelişimizdi, eski şehirdeki yapıları avucumuzun içi gibi biliyorduk ama rehberli yürüyüş turunu asla kaçıramazdık. Ya bu 2 saat içinde daha önce görmediğimiz bir yer görüp, bilmediğimiz bir şey öğrenirsek… Nitekim pişman olmadık, rehberimiz iyi bir anlatıcıydı, Rodos’a ve Türk tarihindeki yerine çok hakimdi.
Limanda feribottan inenler pasaport ve gümrük binasının önünde uzun kuyruklar oluşturmuş beklerken, biz şehre doğru farklı bir kapıya yöneldik, izin isteyerek kuyrukta bekleyen insanların arasından geçip polise kartımızı gösterdik. En azından kartı okutmasını ya da dikkatle bakmasını bekliyorduk ama sadece kartın yanımızda olduğunu görmek polise yetti. 200 metre sonra Panayia Kapısı’nın önündeydik. Meryem Ana Kilisesi (Church of the Virgin Mary of the Burgh), Hipokrat Meydanı, Kanuni Sultan Süleyman Camii, Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi, Rodos Kalesi, Rodos Şövalyeleri Caddesi, Arkeoloji Müzesi, İbrahim Paşa Camii rotasında tekrar Hipokrat Meydanı’na geldiğimizde turumuz sona erdi. Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi’ni ilk kez görme şansını bulduk, daha önce sadece dış kapısından içeri bakarak bahçesini görebilmiştik, haritalarda ziyarete açık görünmesine rağmen görevliler ziyarete kapalı olduğunu söylemiş bizi içeri almamışlardı. Böylece kütüphaneyi görmüş ve arşivimiz için fotoğraflamış olduk. Rodos’ta çok sevdiğimiz müzeleri daha birkaç ay önce tekrar ziyaret etmiştik. Biz de bu Rodos günümüzü Elli Plajı’nda yüzmeye ve çok sevdiğimiz birkaç mekana ayırmaya karar verdik. Mayolarımızı giymek ve öğle yemeği yemek için (ilk gün yemediğimiz için içimizde kalan öğle yemeği büfesi bizi bekliyordu) gemiye döndük. Liman girişinde polise kartımızı gösterdik, yine dikkatle bakmadan hoşgeldiniz deyip kapıyı açtı.
Rodos’a yıllar içinde gide gele vazgeçemediğimiz zevklerimiz oluştu. Elli Plajı’nda denizdeki tramplenin en üst katından atlayanları ya da tam atlamak üzereyken cesaretini kaybedenleri ve o şamatayı izlemek bunlardan biri. “Guilty Pleasure” deyimi daha iyi ifade edecek galiba. Bir diğeri Evangelismos Kilisesi’nin Mandraki Limanı’na bakan dış duvarında oturup, dünyanın 7 harikasından biri sayılan Rodos Heykeli’nin eskiden durduğu yerde heykelleri ve gelip geçen tekneleri izlemek. Alışverişle ilgili olan Hondos Center’ın ikinci katı, bir seferinde burada Korres ürünlerini yarı fiyatına almıştık, biten ürünleri yenilemek için o katı kontrol etmezsek olmaz. Salaş bir büfe / pastane olan Everest’te Bougatsa (Custard Cream Pie) yani kremalı börek yenmeli, Monk Coffee’de cortado içmeli. Akşamüstü küçük bir meydanda yerli halkın koşuşturmasını izlemek ve serinlemek için ise favorimiz Raxati Cafe. Bu cafenin önündeki koltuklarda yer bulursanız kaçırmayın, Peroni fıçı bira servis eden nadir mekanlardan biri. Dondurma konusunda en sevdiğimiz ise Atina’dan bilip bayıldığımız Davinci Gelato. Her seferinde ne seçeceğimizi şaşırıyoruz ve İtalyan dondurmasının hatırına dondurmanın üstüne ücretsiz servis ettikleri krema için “ister misiniz” sorusunu “evet” diye cevaplıyoruz. İşte size “ne” şeklinde okunan Yunanca evet anlamındaki “naí” kelimesini heyecanla kullanmak için harika bir fırsat :) Hipokrat Meydanı’nda oturup etrafı seyrederken o dondurmanın akması kaçınılmaz, aman bol peçete almayı unutmayın. Bizim Rodos günümüz bu saydığımız mekanlar arasında dolaşarak, harika geçti. Zaten gemimiz adeta Rodos’un en iyi manzaralı 5 yıldızlı oteli gibi bizi limanda bekliyordu. Arada öğle yemeği ve akşam yemeği için gemiye gidip geldik. Limandan hareket saatimiz 03:00 olunca, en geç 1 saat öncesine yani gece 02:00’ye kadar gemiye dönmemiz gerekiyordu. Biz yine daha erken saatte gemiye döndük ve sabah Kos’ta uyanacak olmanın heyecanıyla uyuduk. Gemide eğlenceye devam etmek isteyenler için 11. kattaki Beach Club’da 23:30’da Pirate Party vardı.
Rodos’ta bulunduğumuz 09:00 – 03:00 arası toplam 18 saati biz yukarıda anlattığımız gibi geçirdik. Rodos’a ilk kez ya da ikinci kez gidecek olanlar için farklı önerilerimiz var.
Rodos’a ilk kez geliyorsanız…
Eski şehrin (Old Town) tarihi sokaklarını gezmenizi, müzeleri mutlaka ziyaret etmenizi öneriyoruz. Kalan vaktinizde ise Elli Plajı’nda denize girebilir, denizdeki tramplene yakın özel plajlardan birinde (Ronda ya da Baia olabilir) kişi başı 10 Euro gibi bir ücretle şezlong kiralayabilir ya da tramplenin tam karşısındaki taşlara havlunuzu sererek plajı ücretsiz kullanabilirsiniz. Daha önce Yunanistan’ın herhangi bir şehrinde ya da adasında bulunduysanız, sokak lezzetlerini ve tavernalarındaki yerel lezzetlerini tattıysanız Rodos’ta yemek için vakit ve para harcamanızı tavsiye etmeyiz. Selectum Blu ile Yunan Adaları turuna katılmanın avantajlarından biri zaten 3 öğün açık büfe hizmeti bulunması, üstelik bu sıradan bir açık büfe değil olağanüstü lezzetli ve çok seçenekli bir büfe. Son 10 yılda Yunanistan’da otantik bulduğumuz salaş taverna sınıfındaki bir çok restoran dekorasyonunu yenilemeye ve daha standart hizmet vermeye başladı. Ben illa Yunan lezzetlerini tatmak istiyorum derseniz öğle yemeği için Restaurant Napoleon’u tavsiye ederiz, fırında pişen saganakilerini, patlıcanlı mezelerini ama en çok da musakkasını (Mousaka fırında soslu ve etli pişen bir patlıcan harikası) severiz. Daha ayaküstü, atıştırmalık bir yer arıyorsanız Yunan dönerinin tadına bakmanızın tam zamanıdır. Steki Fast Food’da yiyebileceğiniz Gyros Pita Chicken (pita içinde servis edilen soslu tavuk döner) 3,5 Euro’nun satın alabileceği en lezzetli sokak yemeği olabilir. Üstüne bir Türk Kahvesi iyi giderdi derseniz adresiniz Mevlana. Rodos’ta Türk kültürünün izlerini görmek için bu tarihi kahveye en azından bir defa gidilmeli. Akşam yemeği için iyi bir Yunan mutfağı deneyimleyelim, hem geleneksel lezzetler olsun, hem deniz ürünleri, et – tavuk seçenekleri olsun derseniz tavsiyemiz önceden Romios Restaurant’a rezervasyon yaptırmanız olur. Romios ile 2015’te arkadaşlarımız düğün yemeği için bu mekanı seçtiğinde tanışmıştık. Lezzetinden ve kalitesinden ödün vermeyen harika bir mekan. Rodos’ta pek çok mekan Türkçe menü sunuyor, Romios da onlardan biri. Ama yine de İngilizce konusunda rahat değilseniz ya da tek başınıza rezervasyon yapıp bir mekana gitmek sizi ürkütüyorsa Selectum Blu Cruises’ın misafirleri için organize ettiği taverna turuna katılabilirsiniz. Menü, mekan ve ücret gibi detayları gemide öğrenip karar verebilirsiniz.
Rodos’ta görmeden dönmeyin dediğimiz 4 müzeden bahsedelim. (1) Arkeoloji Müzesi, Ortaçağ’dan kalan binası, avlusu, bahçesi ve zengin koleksiyonu ile Rodos’ta en sevdiğimiz yer. Büyük İskender’e yapılacak heykelleri için estetik açıdan ilham veren ünlü Helios başı da burada. 1 Nisan – 31 Ekim arası yaz tarifesi bileti 6 Euro, kış tarifesinde 3 Euro. Yaz döneminde her gün 08:00-20:00 arası açık. (2) Rodos Kalesi, bir diğer adıyla Büyük Üstadlar Sarayı (Palace of the Grand Master of the Knights of Rhodes) 7.yy’dan kalan mimarisi, mozaikler ve heykellerle dolu dekorasyonu ile ikinci favorimiz. 1 Nisan – 31 Ekim arası yaz tarifesi bileti 8 Euro, kış tarifesinde 4 Euro. Yaz döneminde her gün 08:00-19:45 arası açık. Arkeoloji Müzesi ve Rodos Kalesi, Rodos’un tarihini anlamak için mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ettiğimiz 2 müze. Bizim gibi arkeoloji ve tarihe meraklıysanız 2 küçük müze önerimiz daha var. Zarif mimarisiyle Panagia Kilisesi ve resim koleksiyonunu görmek için (3) Our Lady of the Castle (Yaz 3 Euro- Kış 2 Euro) ve 16.yy’a ve Anadolu’ya uzanan seçkisini görmek için (4) Decorative Arts Collection of Rhodes (Yaz 3 Euro- Kış 2 Euro)
*Lütfen bu yazıda yer verdiğimiz müzelerin güncel açılış saatlerini ve ücretlerini, değişmiş olması ihtimaline karşı seyahatiniz öncesi kontrol edin.
Rodos’a ikinci kez geliyorsanız…
Yani şehir merkezini ve old town’u gördüğünüzü varsayarsak, Rodos’un diğer güzelliklerini keşfetme sırası gelmiştir. Rodos limanından yaklaşık 50km güneydeki Lindos, rüya gibi bir beyaz şehir. Lindos Akropolü’nden şehir manzarası ile St.Paul’s koyundan Lindos Akropolü manzarası birbiriyle yarışır güzellikte. Lindos’a 2-3 saat zaman ayırmak yeterli. Taksi ile gidiş en fazla 4 kişi kullanılabilen araçla 67 Euro, yani gidiş dönüş 134 Euro gibi bir ücret tuttuğundan taksi kullanmanızı önermeyiz. Rodos’ta 40 Euro civarı, 4 kişi için çok konforlu olmasa da idare edebilecek küçük bir araç kiralayabilirsiniz, 30 Euro da benzin tutsa yarı fiyatına hem Lindos’u hem de Rodos – Lindos arası Anthony Quinn, Kallithea, Tsambika, Ladiko, Afandou, Traganou, Oasis gibi şahane plajlardan birkaçını, 7 Springs doğa parkını görebilirsiniz. Rodos’a dönüşte hem Rodos Akropolisi’ne hem de meraklısıysanız züccaciye, kırtasiye ve oyuncak cenneti Jumbo’ya ve süpermarketler Lidl veya AB’ye uğrayabilirsiniz. Biz bu rotayı daha önce yapmıştık, çok da keyifliydi ama yorucuydu. Yok mu bu şahane plajları görmenin daha kolay bir yolu derseniz tavsiyemiz tekne turuna katılmanız. Limanda bir çok tur teknesi var, hepsinin internet siteleri var ve önceden iletişime geçerek rezervasyon yapabilirsiniz. Örnek birkaç plan paylaşalım, Hermes Boat Cruises, 25 kişilik sürat teknesi ile 13:30 – 17:30 arası 4 saatlik turda Anthony Quinn Koyu’na, Ladiko Plajı’na ve Kallithea Mağaraları’na gidiyor, kişi başı fiyatı 55 Euro. Rizos Cruises’ın tüm gün süren turu önce Lindos’a gidiyor, burada 3 saat serbest zaman veriyor, sonrasında Tsambika ve Anthony Quinn’de yüzme molaları veriyor. Eylül 2024 için indirimli fiyatı 35 Euro’ydu ancak benzer programdaki tüm günlük tekne turları genelde 09:00 kalkıyor, buna yetişmek riskli olabilir. Yine tekne ile iletişime geçip, Selectum Blu Cruises ile limana geleceğinizi söylerseniz belki sizi bekleme ihtimalleri olabilir, yetişirseniz ücreti ödersiniz. Biz Rodos’ta Anthony Quinn, Kallithea ve Traganou plajlarına giden bir tekne turuna katılmıştık ve masmavi denizlerde yüzmeye doyamamıştık. Bu turlar 10:00-16:00 arası 6 saatlik oluyor, örnek vermek gerekirse Half Price Tours’un yemek ve içecekler dahil fiyatı kişi başı 90 Euro civarı. Araba kiralama ya da tekne turu alternatifleri size yorucu geldiyse, Rodos’taki gününüzü şahane bir koyda, tavernasında yemek yiyerek ve yüzerek sakin geçirmek istiyorsanız birinci sıradaki tavsiyemiz Anthony Quinn Koyu. Anthony Quinn Koyu’na Rodos limanından 25 Euro taksi ücreti ile ulaşabilirsiniz. Kiralamak isterseniz plajda 1 şemsiye, 2 şezlong fiyatı sezonda 30 Euro. Rodos’taki en popüler ve kalabalık plajlardan biri. Daha sakin bir plaj düşünürseniz Anthony Quinn Koyu’nun hemen arkasındaki Ladiko Plajı’nı ya da Afandou Plajı’nı ve kuzeyindeki Traganou mağaralarının olduğu bakir kısmı tavsiye edebiliriz. Rodos Limanı’ndan Afandou Plajı’na 30 Euro taksi ücreti ile ulaşabiliyorsunuz.
Kos / 3 Eylül Salı 09:00 – 15:00 (6 saat)
Cruise ile seyahat etmenin en avantajlı yönlerinden bir diğeri de siz mışıl mışıl uyurken hareket halinde olması, seyahat süresinden hiç kayıp yaşatmaması. Pazartesi gecesi Rodos’ta uyuduk, Salı sabahı aynı yatakta Kos’ta uyandık. Biz aramızda Kos’un hangi limanına yanaşacağını, şehre yürüyerek ulaşımımızın kolay olup olmayacağını konuşurken, gemimiz açıkta demir atmaya başladı. Programda sabah 09:00 için “tender operations” yazıyordu ama ne olduğunu anlamamıştık. Meğer “tender” kelimesinin gemicilikteki başka bir anlamı varmış, gemi açıkta demirlediğinde yolcuları limana taşıyan daha küçük gemilere/teknelere verilen isimmiş. Bu tenderlar ile adada kaldığınız süre boyunca gemi ile liman arasında sınırsız git gel yapabiliyorsunuz. Tek önemli nokta, vakit kaybetmeden adaya adım atmak istiyorsanız ilk tenderlara binmek için resepsiyondan sıra numarası almanız gerekiyor. Kahvaltı sırasında anonsu duyduğunuzda bir kişi resepsiyona gidip tüm grubu için numara alabilir. Sıra numarası sayesinde gemiden tendere biniş katı olan 5. katta kalabalık yaratmamış oluyorsunuz. Gemiden ayrılırken tender saatleri gidiş ve geliş için ayrı ayrı yazıyor, onun fotoğrafını çekmeniz yeterli. Dönüşte istediğiniz tenderı kullanabilirsiniz. Her adada kalkış saati ne ise ondan 1 saat önce gemide bulunmanız gerekiyor, zaten gemiye girişte kartınızı okuttukları için gemiden olduğunuzdan emin olup hareket ediyorlar.
Tendera bindik ve 10 dakika sonra Kos’ta mimarisine bayıldığımız Albergo Gelsomino Hotel’in yanındaki iskeledeydik. Bu pasaport kontrolsüz Yunan Adası gezme işini baya sevdik. Burada inince şehre göbeğinden bir giriş yapmış olduk, Birkaç adımda Hipokrat’ın ağacı, Cezayirli Gazi Hasan Paşa Camii, Phoinikon Caddesi, Nerantzia Kalesi’nin taş köprüsüne ulaşmıştık bile. Biraz daha yürüyüp Defterdar İbrahim Paşa Camii ve bulunduğu Eleftherias Meydanı’na geldik. 2017’deki 6,7 şiddetindeki deprem Kos’taki tarihi yapılara da büyük zarar vermiş. Nerantzia Kalesi, Cezayirli Gazi Hasan Paşa Camii, Defterdar İbrahim Paşa Camii ve antik kapı hala restorasyonda ve ziyarete kapalı. Ama çevrelerinde yürümek de oldukça keyifli. Kos’un en büyük ortodoks kilisesi olan Agia Paraskevi Kilisesi 1933’teki depremden hemen sonra yapılmış. Adını körleri iyileştirmesiyle bilinen ve Hristiyan olduğu için idam edilen kadın aziz Romalı Paraskevi’den alıyor. Kremalı pasta gibi boyalı kilisenin merdivenlerini ve bahçesini çok seviyoruz. Bu saydığımız tarihi yapılan dışında Kos’ta mutlaka görmenizi tavsiye ettiğimiz 7 tarihi yapı daha var. Bunlar Arkeoloji Müzesi, Casa Romano, Asklepion, Roman Odeon, Angus Dei ve Hellenistic Gymnasium & Stadium ve Agora. Neyseki biz bu müzeleri ve tarihi yapıları önceden ziyaret etmiştik, çünkü Salı günü Kos’ta müzelerin tatil günü. (1) Arkeoloji Müzesi Eleftherias Meydanı’ndaki bu küçük ama zengin bir müzede, Kos’taki arkeolojik kazılarda ortaya çıkan ve MÖ 4.yy’a kadar tarihlenen eserler sergileniyor. Rodos’taki gibi yaz/ kış bilet tarifesi farklı. (Salı günleri kapalı, Yaz 6 Euro – Kış 3 Euro) (2) Casa Romano Pompei tipi villa 2.yy’ın sonlarında helenistik dönemden kalan bir yapının üzerine inşa edilmiş. 36 odası ve 3 açık alanı bulunan yapı, Kos’un geçmişteki zengin günlerinin bir izi. 1933’teki depremden sonra İtalyan arkeologlar yapıyı restore etmiş. (Salı günleri kapalı, Yaz 6 Euro – Kış 3 Euro) (3) Asklepion Mitolojide ölüleri bile dirilttiği düşünülen sağlık tanrısı Asklepios, pek tabi Zeus’u kızdırır ve öldürülür. Ona adanan tapınaklara Asklepion deniyor. Bir diğerini Bergama’dan hatırlarsınız. Kos Asklepion’u MÖ 4.yy’dan kalmış ve Hipokrat’ın öğretilerinin yayıldığı bir eğitim ve tedavi merkezine dönüşmüş, şifa dağıtmış. Asklepion Kos limanından yaklaşık 4 km uzaklıkta, zaman sınırlı olduğu için yürümenizi tavsiye etmeyiz, turistik tren de pek düzenli çalışmıyor, taksi ile yaklaşık 10 Euro tutuyor. (Her gün açık, Yaz 8 Euro – Kış 4 Euro) (4) Roman Odeon 2.yy’dan kalan Roma yapısı 1929’dan beri restorasyonla korunduğu için oldukça iyi durumda. 750 kişilik odeon geçmişte olduğu gibi günümüzde de müzik dinletilerine ev sahipliği yapıyor. (Salı günleri kapalı, giriş ücretsiz.) (5) Angus Dei Sağlı sollu servi ağaçlarının sıralandığı yolun sonuna gizlenen bu zarif ve sade Katolik kilisesine doğru yürümek, mimarisinin aksine insanda çok daha görkemli bir his uyandırıyor. “Less is more” denilen… 1920’de yapılan kilise 1933’te yıkılınca, İtalyanlar yeniden inşa etmiş. Roman Odeon’a çok yakın, kiliseyi dışarıdan görebilirsiniz. Sadece Pazar günleri ayin için açılıyor. (6-7) Hellenistic Gymnasium & Stadium ve Agora Kos limanı ve çevresi adeta bir açıkhava müzesi gibi, şehir MÖ 4.yy’dan kalan antik kentin üzerine kurulmuş. Kos’ta yürürken gördüğünüz büyük yeşil alanların her biri arkeolojik alan. Biz açık gördüğümüz her bir kapıdan girdik. Arkeolojik alanlara giriş ücretsiz. Otlar büyümüş, patikalar kaybolmuş ama içlerinde yürümek çok keyifli. Hellenistic Gymnasium’daki Xysto binasının 81 sütunundan 17’si restorasyonla ayağa kaldırılmış ama 2017’deki depremden sonra çoğu tekrar yıkılmış, şu an sadece 4’ü ayakta. (Salı günleri kapalı, giriş ücretsiz.) Hellenistic Gymnasium & Stadium, Agora ve Roman Odeon Salı günleri kapalı olsa da açıkhavada olduğundan etrafında yürüyerek dışarıdan görebilirsiniz.
Kos’a ilk gelişiniz değilse, limandaki tarihi yapıları gördüğünüzü varsayarak 4-5 saatinizi Aziz Stefanos Bazilikaları ile Kastri Adacığı’ndaki şapeli ve Zia Köyü’nü görmeye ayırmanızı tavsiye ederiz. Bizce bu iki lokasyon Kos’un en görülmeye değer manzaralarını sunuyor. Hemen limandaki acentalardan 30-40 Euro gibi bir ücret ile küçük bir araba kiralayabilir, vakit kaybetmeden yola çıkabilirsiniz. Aziz Stefanos Bazilikaları ve Kastri Adacığı’ndaki Aziz Nikolaos Şapeli Kos’un bizim için en güzel sürprizleriydi. Denizin hemen kıyısında, 469-554 yıllarında yapılmış iki bazilikadan kalanlar ve manzarayı tamamlayan adacığın üzerinde mavi beyaz bir şapel. Bu manzara karşısında ücretsiz olarak plajı kullanabilir, yüzebilirsiniz. Gün batımında Zia Köyü’nde akşam yemeği Kos’un en popüler aktivitelerinden biri. 14:00’te gemiye dönmeniz gerektiğinden gün batımını pas geçiyoruz. Dükkanlar biraz fazla turistikti ama köyün ara sokaklarını sevdik. Köyün manzarasında Lagoudi Theotokos Kilisesi, Aliskis Sulak Alanı, Marmari Plajı ve Pserimos Adası dizili. Biz gittiğimizde öğle yemeği için Oromedon Restoran’da anneanne tarifleriyle hazırlanan geleneksel yemekleri deneyip, çok sevmiştik. Instagram’daki Kos Top10 Hikaye albümümüz için lütfen tıklayın.
Kos, 112 kilometrelik muhteşem sahil şeridiyle adeta bir plaj cenneti. Ama bize göre denizi Rodos kadar heyecan verici değil. Müzeleri tekrar ziyaret etme şansımız olmayınca, Kastri ve Zia’ya da henüz Mayıs’ta gittiğimiz için vakit kaybetmeden limanın arkasındaki Lambi Plajı’na yöneldik. Kos’un en popüler restoranlarından Nick the Fisherman Restoran’ın hizasında Lambi Plajı güzelleşiyor, diğer limana yakın olan kısım biraz yosunlu. Tarzan Beach plajın en yeşil ortamlarından biri, duşu muz ağaçları arasında. Şezlongları ücretsiz kullanabiliyorsunuz, sadece yediğinizi içtiğinizi ödüyorsunuz. Biz öğle yemeğini bu plajda yedik, beklediğimizden daha lezzetli çıktı. Mekanın sahibi Kos’ta yaşayan Türklerden, Türkçe konuşuyor ve Türk misafir ağırlamayı çok seviyor, ikramlar yapıyor.
Tendera binmeden önce yapacağımız son bir şey vardı, Kos’a geldiğimiz andan itibaren aklımızda olan bir başka “guilty pleasure” ımız Nonno Enzo Gelateria. Sadece Kos’un değil, muhtemelen Yunanistan’ın en iyi dondurmalarını yapıyor. Topu 2,5 Euro olan dondurma çeşitleri arasında istediğinizi seçin ama lütfen 1 topu mangoya ayırın, inanılmaz! Nonno Enzo’da dondurmamızı yedikten sonra sadece 230 metre yürüdük ve sihirli kartlarımızı görevliye gösterip 14:00’te tender ile gemimize geri döndük.
15:00’te geminin hareket etmesiyle eğlence başladı. 15:00 – 19:00 arası seyirde olacağız. 15:00’te Masa tenisi ve tavla turnuvası başladı, 15:30’ta sirtaki dersi, Verandah Bar’da 16:00’da canlı müzik, 17:00’de DJ Sunset parti vardı. Gece 23:00’da ise Beach Club’ta Love & Passion Party başlayacaktı. Gemimiz Leros’ta da demirleyecek ve tender ile geçiş yapacağız. Seyir halindeyken yine kulağınız anonslarda olsun ve tender için resepsiyondan sıra numarası almayı unutmayın. Seyir halindeyken bizi en çok cezbeden, Beach Club’teki havuzun etrafında bulunan ahşap şezlonglarda uzanmak oldu. Şezlogların ergonomisi de tasarımı kadar başarılıydı, kendimizi vintage cruise kartpostallarında gibi hissettik.
Leros / 3 Eylül Salı 19:00 – 03:00 (8 saat)
Leros’ta limana yanaşırken bizi Leros Kalesi ve tepeye sıralanmış Pandeli yel değirmenleri karşıladı. Biz seyir sırasında biraz rehavete kapılmışız, anonsu kaçırıp 4 numaralı tendera kalınca adaya ayak bastığımızda ışığı kaçırmıştık. Ama pişman değiliz, gemimiz Leros’un en büyük kasabası Agia Marina’yı boylu boyunca seyredebileceğimiz bir manzaraya tam günbatımı saatinde yanaştı. Tender saatimiz 20:30 olduğu için önce gemimizde harika bir akşam yemeği yedik, sonra Verandah Bar’da manzaraya karşı bir şey içtik. 20:45’te Agia Marina sokaklarında gezmeye başlamıştık. Leros’un cafe / restoranlarındaki şıklık ve butik dükkanlarındaki ışıltı bizi şaşırttı. Açıkçası daha salaş mekanlar görmeyi bekliyorduk, burası adeta küçük bir film seti gibiydi. Mekanlara sonra bakmak üzere yönümüzü denizdeki yel değirmenine çevirdik. Karanlıkta denize girenlerin neşeli kahkahası bütün limana yayılıyordu. Plajda uzun pozlama yapabileceğimiz bir kaya bulup yel değirmeninin güzelliğini uzaktan seyrettik.
Denizdeki yel değirmenini daha yakından izleyenler Mylos Restoran’da o akşam için rezervasyonu olan şanslı bir kalabalıktı. 2000 yılında denizdeki yel değirmeninin tam karşısında açılan restoran sadece Leros’un değil, Yunan Adaları’nın en iyi ve en popüler restoranlarından biri. Biz de Leros’a gideceğimiz belli olunca rezervasyon için şansımızı denedik ama malesef masalar bir ay kadar önce dolmuştu. Bu seyahatte tüm yemekleri gemide yemenizi tavsiye etmiştik ama tek bir Yunan restoranı deneyimleyecekseniz ve gastronomiye meraklıysanız onun Leros’taki bu küçük şef restoranı olmasını tavsiye ederiz. Mylos By The Sea’nin web sitesini ve Instagram sayfasını incelerseniz fikir verecektir.
Hem kadın, hem de erkek için kıyafet ve aksesuar satışı yapan butiklerin olduğu sokağa geri döndük. Birkaç tanesinin vitrinine kayıtsız kalamadık ve kendimizi kıyafet, şapka denerken bulduk. Yıllardır aradığımız o şapkayı Leros’ta bulunca almasak olmazdı. Agia Marina’nın gece hali o kadar albenili ki, kendinizi birden alışveriş yapıyorken, ya da tok olduğunuz halde bir restoranda bulabilirsiniz. Gece olduğu için kapalı olduğunu biliyorduk ama yine de Agia Marina Kilise’nin bahçesine gittik. 1930’da yapılan kilisenin 2 çan kulesi ve ön cephesindeki taş işçiliği karanlıkta bile güzelliğini gösteriyordu. Dönüşte oturmak için gözümüze Diamanti ve Mocal kafeleri kestirmiştik ama hala tüm masaları doluydu. Meğer dekorasyonu ile adaya adımımızı attığımız anda dikkatimizi çeken Navarone restoranın bahçesinde iki kişilik güzel bir masa bizi bekliyormuş. Kokteyllerimizi içerken ne kadar harika bir gün geçirdiğimizi düşündük. Kos’ta yüzdüğümüz gün bugündü değil mi?
Samos / 4 Eylül Çarşamba 10:00 – 24:00 (14 saat)
Gemimiz yine biz uyurken ilerlemiş, bizi Samos (Sisam) açıklarına getirmişti. Kahvaltıdan önce güverteye çıkıp Dilek Yarımadası’ndaki yemyeşil milli parkın güzelliğini izledik. Denizden ülkemiz ne kadar da güzel görünüyordu. Kuşadası’nın karşı komşusu olan Samos, Dilek Yarımadası’ndan sadece 1,6 km uzakta.
Vathy ismi ile de anılan Samos şehri, Samos adasının başkenti. Bu büyük liman şehri, adanın kuzeyinde yer alıyor. Diğer önemli liman şehri ise aynı zamanda Samos Havalimanı’na da ev sahipliği yapan, adanın güney doğusundaki Pythagorion. Pythagorion, Samos’un antik dönemdeki yerleşimi olduğundan tarihi açıdan çok zengin. Harika bir kahvaltı sonrası, Verandah Bar’dan aldığımız cappucinolarımızı manzara eşliğinde yudumlarken gemimiz Pythagorion açıklarında demirledi. 2 numaralı tendera binip, Pisagor’un adasına adım attık.
Antik çağın en önemli matematikçi ve filozoflarından biri olan Pisagor MÖ 575’te Samos’ta doğmuş. Pisagor’un fikirleri ve ahlak anlayışı, pek tabi o dönem Samos’u bir tiran gibi adaletsiz şekilde yöneten Polikrates ile uyuşmamış. Pisagor Samos’ta yaşadığı baskılara daha fazla dayanamış İtalya’nın Crotone şehrine göçmüş. Hoş orada da pek anlaşılamamış ama en azından 75 yaşına kadar sadece matematik değil, astronomi, adalet, ahlak, müzik gibi farklı konularda da düşünmeye ve üretmeye devam etmiş. Pisagor tüm dünyada tanınan ve saygı duyulan bir matematikçi ve düşünür olarak tarihe geçince, Samoslular Pisagor’un adadaki itibarını geri vermeye ve ismini yaşatmaya karar vermişler.
Pythagorion limanının simgesi haline gelen Pisagor Heykeli, Pisagor Teoremi’ni simgeliyor. (Dik açılı üçgenlerde, dik kenarların uzunluklarının karelerinin toplamlarının, hipotenüsün uzunluğunun karesine eşit olması; c2 = a2+ b2) Pisagor Arkeoloji Müzesi (Archaeological Museum of Pythagoreion) Samos antik dönemlerinden kalan ve MÖ 4bin yılına kadar uzanan 3bin’den fazla eser sergileniyor. (Salı hariç her gün 08:30 – 15:30 arası açık, Yaz 6 Euro – Kış 3 Euro) Pisagor’un ünlü Adalet Kupası replikaları ve Pisagor teoreminin basılı olduğu t-shirtler ve hediyelik eşyalar turistik tüm dükkanlarda en göze çarpanlardan.
Ziyaret etmek isterseniz her ikisi de Unesco Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Eupalinos Tüneli ve Samos Heraionu da Pythagorion’da. Eupolinos Tüneli MÖ 6.yy’da su kemeri olarak kullanılmak üzere inşa edilmiş. 1036 metre uzunluğundaki tünelde ortalama yükseklik ve en 1,80m civarı, bazı yerlerde yükseklik 1,50 metreye kadar düşüyor. Tünelde yürürken maske kullanmak gerekiyor. (Salı hariç her gün 08:30 – 15:30 arası açık, Yaz 8 Euro – Kış 4 Euro). Samos Heraionu (Heraion of Samos) Pythagorion limanının 6km batısında. Tanrıça Hera’ya adanan tapınağın MÖ 538-522 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor. 155 sütunlu tapınağın günümüzde tek bir tanesi ayakta kalmış. (Salı hariç her gün 08:30 – 15:30 arası açık, Yaz 6 Euro – Kış 3 Euro)
Biz Pythagorion’a geldiğimiz gibi limanı boydan boya yürüdük. Pisagor Heykeli’ni gördükten sonra geri döndük ve en turistik caddesi Lykourgou Logotheti’deki dükkanlara baktık. Kahve içmek için Hygge*, dondurma yemek için Luigi’yi tavsiye ederiz. The Blue Street, kendi deyimleriyle emekli sanatçıların sokağı illa görülmesi gereken bir yer olarak pazarlanıyor ancak tamamen vakit kaybı olduğunu söyleyebiliriz. Bize göre sanatsal ve estetik açıdan bir değeri olmayan, Kiklad Adaları’nı çağrıştırmak için mavi beyaz boyanan dar bir sokaktı. Hemen iyi bir mimari görmek için ilerisindeki Metamorfosis Sotiros Kilisesi’ne yürüdük. Kilisenin bahçesinde tadilat vardı ama içini gezebildik. 1831-33 yılları arasında yapılan kilisede çok zarif ve estetik detaylar vardı. Kilisenin yanındaki yolu takip edip Lykourgou Logotheti Kalesi’ne doğru yürümeye başladık. Kim bu Lykourgou Logotheti, her yere adı verilmiş diyeceksiniz… 1772 -1850 yılları arasında yaşayan Lykourgou Logotheti, adanın Osmalı’ya karşı savunulmasında Samos’un hem askeri hem de siyasi liderliğini yapmış, Samos’un kurtarıcısı olarak anılıyor. İsminin verildiği kale, 7. yy’dan kalmış ve kullanılmaz durumdaymış. Logotheti kaleyi yeniden kullanılır hale getirmiş, hem savunma amaçlı hem de konutu olarak kullanmış. 1831’de kazandıkları deniz savaşında bu kulenin stratejik önemi olmuş. Kaledeki müze ücretsiz olarak ziyarete açık.
Pythagorion limanından yürüyerek ya da tekne ile ulaşabileceğiniz plajlar
Pythagorion limanına yürüme mesafesinde denize girebileceğiniz bir çok plaj var. Pisagor Heykeli’ni görmeye gittiğimizde hemen arkasındaki koyda bulunan Paradise Beach ve Remataki Beach bize göz kırptı. Tenderdan indiğimiz iskelenin batı yönünde hemen arkasında kalan koy ise boylu boyunca plajdı. Buradaki Tarsanas Taverna’da bir şeyler yemek, denize girmek de güzel bir alternatif olabilir. Lykourgos Logothetis Kalesi’nin arkasındaki patikayı yürüyünce de Pithagorio ve Potokaki plajlarını uzaktan gördük. Üzerinden uçak kalkan bir plajda yüzmek eğlenceli olabilirdi aslında. Bir an denize girsek mi düşündük ama bu plajların hiçbiri bizi Samos’un merkezindeki Vathy Arkeoloji Müzesi’ne gitme yolundan döndürecek kadar heyecanlandırmadı. Elbette Pythagorion’a gelmişken, yürüme mesafesinde denize girmek istiyorsanız hepsi pırıl pırıl plajlar. Ama yüzmek için sıradan bir plaj değil de unutulmaz bir deneyim arıyorsanız Kasonisi ya da Samiopula Adalarına tekne turu ile gitmenizi tavsiye ederiz. Bizim bir sonraki Samos seyahatimiz için listemizde buralarda yüzmek var. Bu adalara Pythagorion limanından kalkan günübirlik tekne turları ile gidebilirsiniz. Dönüşümlü olarak bir gün Kasonisi Adası ve Mikri Lakka Plajı, bir gün Samiopula (Samiopoulla) adasına giden turlar 10:30’da hareket ediyor, 15:30 gibi dönüyor. Kişi başı fiyatı 55-60 Euro olan turlarda öğle yemeği olarak sadece sandviç veriliyor. Bu tekne turlarına katılmak isterseni, tekneye binmeden önce yanınıza yiyecek bir şeyler almanızı tavsiye ederiz. Limandaki Bakery Pythagorio’da Bougatsa denedik, beğendik. Denize girdikten sonra iyi gidecek başka bir sürü tatlı, tuzlu seçenekler de vardı.
Saat 12:00 olduğunda, vakit kaybetmeden araba kiralayıp Vathy’ye gitmek istedik. Bizim için Samos demek Vathy Arkeoloji Müzesi’ndeki Kouros Heykeli demekti, bir an önce onu görmek istiyorduk. Lykourgou Logotheti Caddesi’ndeki 3 acentada araç kalmamıştı, sonuncuda günlüğü 80 Euro’ya büyük bir araç vardı ama 6 saat için benzine, parkla uğraşmaya değmez diye düşündük. Normalde 35-40 Euro’ya küçük arabalar kiralanabiliyor. Araba kiralayabilseydik Vathy dönüşü Eupalinos Tüneli, Samos Heraionu ve Panagia Spiliani Manastırı’na gitmeyi düşünüyorduk. Unesco listesindeki tarihi yerleri ve Samos’un masmavi koylarını ziyaret bizim için bir başka Samos seyahatine kaldı. Pythagorion Limanı’ndan taksiye atlayıp, doğruca Vathy Arkeoloji Müzesi’ne gittik. 12,5 km’lik 20 dakikalık bir yolculuktu bu. 25 Euro ödedik, aslında 20 Euro’luk bir yol ama fiş bastığında +5 Euro servis ücreti yazdı. Bizi müzenin önüne kadar getirdiği ve aracı düzgün kullandığı için sorun etmedik.
Vathy Arkeoloji Müzesi’nde MÖ 580 yılından kalan 4,75 metrelik devasa Kouros heykeli, bizi sandığımızdan daha çok etkiledi. Neoklasik olan eski bina 1913’de tamamlanmış. Heraion kazılarında 1980’de önce bu Samos Kouros’unun gövdesi, 1984’te ise başı bulunmuş. Samos Kouros’unun sığabileceği tavan yüksekliğinde yeni bina ise 1984’te yapılmış. Eski binanın 4 odasında sergilenen bronz, ahşap ve fildişi objelerle dolu koleksiyonu muazzamdı. Objeleri incelerken saatlerin nasıl geçtiğini fark etmemişiz bile. (Salı hariç her gün 08:30 – 15:30 arası açık, Yaz 4 Euro – Kış 2 Euro)
Vathy limanında biraz yürüdükten sonra çok acıkmıştık. Listemizdeki Pizza Di Piazza’ya oturduk. 35 cm’lik Borghese Pizza’yı iki kişi zor bitirdik. Deniz tuzlu Alfa ve Mamos da dahil 20 Eura’ya nefis bir mola oldu.
Aziz Spyridon Kilisesi ve arkeoloji müzesi dışında Vathy’de bizi heyecanlandıran tek yer Pythagoras Meydanı’nda bulunan aslan heykeli oldu. Vathy görmeye alıştığımız Yunan Adası sempatikliğinden uzak ve büyük göründü gözümüze. Gemimizin yanaştığı Pythagorion kesinlikle çok daha fazla vakit geçirmek isteyeceğimiz bir limandı. Taksiye binmeden önce tabiki bir dondurma demeliydik. Piccolo Posto, Kos ve Rodos’taki favorilerimizden sonra övgüye değer olmasa da tatlı bir molaydı. Bu defa duraktan taksiye bindik, tabelada Pythagorion 20 Euro yazıyordu. Vathy’ye gidişte 25, dönüşte 20, toplam 45 Euro taksi ücreti ödemiş olduk.
Saat 17:00 olmuştu, Pisagor Arkeoloji Müzesi’nin kapandığı biliyorduk ama yine de taksiyle önünde indik. Bahçesinin etrafında yürüyüp onunla da bir sonraki Samos seyahatimizde görüşmek üzere vedalaşıp limana doğru yürümeye başladık. Lykourgou Logotheti Caddesi araç trafiğine kapatılmıştı, her yer turist dolu, cıvıl cıvıldı. Akşam ışığında limanda biraz daha yürüyüp 18:00’deki tender ile gemimize dönmeyi düşünüyorduk. İskeleye baktığımızda kalabalık gördük, ellerinde bavulu olan turistler uzun bir kuyruk oluşturmuş, feribot için pasaport ve güvenlik kontrolünden geçiyordu. Görevli o feribot kalkmadan bizi tendera alamayacağını söyleyince ilk kez bekletilebileceğimizi anladık. 4 gündür Selectum Blu Cruises kartımızla beklemeden giriş çıkış yapmaya o kadar alışmışız ki, o an bir 5 dakika dahi bekleyemezdik. Hemen 19:00’daki tendera binmek için limandaki cafe / barlara doğru yürümeye başladık. Demekki Samos’a veda zamanımız gelmemiş. Gregory’s Bar limanın tek kalabalık ve salaş görünen barıydı. En ön sıradaki masada yer bulunca kaçırmadık. Son birer kokteyl eşliğinde limandaki renk değişimlerini izledik.
Gemide son gece
Gemiye geldiğimizde gördüğümüz tüm yolcular beyazlar içindeydi. Gece 23:30’da Beach Club’ta yapılacak White Party etkisi şimdiden hissediliyordu. Biz de hızlıca bir duş alıp, giyinip akşam yemeği için Pole to Pole restorana gittik. Açık büfede o gün deniz ürünlerine ekstra yer verilmişti, yine hafif ama çok lezzetli bir akşam yemeği yedik.
Nasıl yani, bu 4. ve son gecemiz miydi? Acaba gemide olmaktan sıkılır mıyız endişesi taşığımız bu seyahatte günler nasıl da jet hızıyla geçmişti. Rodos, Kos, Leros, Samos’ta 70bin adımı hangi ara attık? Peki neden kendimizi hiç yorgun hissetmiyoruz? Yurtdışında daha önce de 4 günde 4 farklı şehir ziyaret ettiğimiz olmuştu, bizce şahane seyahatlerdi tabi ama aradaki ulaşım için süreki bir in – bin, oteller için check-in / check-out, her gün bavul aç-kapa, pasaport / güvenlik giriş – çıkış… Meğer bunlar ne kadar yorucuymuş. Bu aşamaları ortadan kaldırınca seyahat etmek ne kadar konforluymuş. Sürekli maviye bakmanın ve istediğimiz her an ufuk çizgisini görüyor olmanın verdiği bir mutluluk vardı. Deniz seviyesinde oksijen miktarının fazla olması da yaramış olmalıydı. Bu seyahatte yorulmadığımız için kendimizi biraz suçlu hissettik galiba, hala gerekçe bulmaya çalıştığımıza göre :)
Yemekten sonra resepsiyona gidip pasaportlarımız teslim aldık. Pasaportlara baktığımızda 2 Eylül’de Rodos’a giriş, 4 Eylül’de Samos’tan çıkış damgası vardı. Biz adaları gezmekle meşgulken, Selectum Blu Cruises ekibi tüm yolcuları için pasaportları damgalatmıştı. Check out yapmak için kartlarımızı okuttuk, ekstra harcamalarımız için ödememizi yaptık. Bavullarımızı gece 03:00’e kadar oda kapımızın önüne koyarsak sabah 06:00’da Çeşme’ye vardığımızda karada teslim alabileceğimizi söylediler. Bizimkiler kabin boy olduğu için biz taşırız diye düşündük. Açıkçası geceden bavul yapmak istemedik. Normalde kahvaltı 07:00’de başlıyordu ama varış günümüz için kahvaltı saatini 06:00-08:00 olarak güncellemişler. Biz de sabah bavulu hazıladıktan sonra kahvaltıya indik, gemimizle vedalaşmak için son bir kez güverteye çıkıp Çeşme manzarasını izledik. Sonrasında odamızdan bavullarımızı alıp 07:45’te gemiden ayrıldık. Pasaport kontrolde neyseki kuyruk yoktu, hızlıca giriş yaptık. Duty Free’den ve gümrük kontrolden geçtikten sonra otoparka doğru ilerledik. Otoparkta aracı teslim aldığımızda 4×24 saat henüz dolmadığı için 1200TL ödedik. Böylece 1 Eylül’de Çeşme’den başlayan yolculuğumuz, 5 Eylül’de yine Çeşme’de sona erdi.
Yazının başında da bahsettiğimiz gibi Cruise seyahatleri ile ilgili yanlış bildiğimiz ya da önyargımız olan çok şey vardı. Yukarıda Selectum Blu Cruises’un düzenlediği 4 gecelik Yunan Adaları Turu’nun hem seyir planını hem de Rodos, Kos, Leros ve Samos’da yapabileceklerinizi detaylıca anlatmış olduk. Bu turun avantajlarını, dikkatinizden kaçmaması gerekenleri, yanlış bilinen doğruları ve kimlerin bu turdan çok keyif alacağı ile ilgili düşüncelerimizi tecrübelerimize dayanarak listelemiş olalım.
Avantajları
- Güncel “kapıda vize” uygulamasında, anlaşmaya dahil olan Yunan Adaları’ndan sadece 1 adaya 7 günlük bir vize söz konusuyken, “Selectum Blu Cruises’un özel anlaşması sayesinde “kapıda vize” alarak 4 farklı Yunan Adası ziyaret edebiliyorsunuz.
- Yunan Adaların’a girip çıkarken pasaport ve gümrük kontrolden geçmiyorsunuz. Pasaportunuzu gemiye bindiğiniz an teslim edip, Selectum Blu Cruises Kart’ınızı teslim alıyorsunuz. Yunan Adaları’na giriş çıkış yaparken sadece kartı gösteriyorsunuz, pasaport – gümrük sırası beklemiyorsunuz. Sadece Çeşme’de gemiye binmeden önce Türkiye’den çıkış ve gemiden indikten sonra Türkiye’ye giriş için pasaport ve gümrük kontrolden geçiyorsunuz.
- Seyahat boyunca en sevdiğiniz restoranla ve adaların en iyi manzaralı 5. yıldızlı oteli ile birlikte birlikte seyahat ediyor gibi oluyorsunuz.
- Yunan Adaları’ndayken gemiye istediğiniz kadar giriş çıkış yapabiliyorsunuz. Öğle ya da akşam yemeği için, ya da alışveriş yaptıysanız poşetleri odanıza bırakmak için kartınızı göstererek gemiye gidip gelebiliyorsunuz.
- Her sabah yeni bir adada uyanıyorsunuz. Gemi gece siz uyurken seyirde olduğundan, seyahatininiz bir dakikası bile boşa gitmiyor.
Kimler çok keyif alır
- 5. yıldızlı otel konforunu sevenler, Yunan Adaları’nı bu konforda görmekten çok keyif alacaklar. Açıkçası Yunan Adaları’nda adanın en iyi ve en pahalı otellerinden birinde kalmıyorsanız, genel olarak sizi bekleyen düşük bir standart oluyor. Özellikle banyolar genelde çok eski ve bakımsız oluyor.
- Açık büfe yemek sevenler ya da yemek seçenler Selectum Blu Cruises’un açık büfe servis kalitesine bayılacaklar. Yemeklerin sunumu çok şık, seçenekler birbirinden leziz.
- Yeni yerler görmek isteyen ama konforundan vaz geçemediği için genelde tüm tatilini otelden çıkmadan geçiren ve bundan rahatsız olanlar
- Biri çok gezmek ve keşfetmek isteyen, diğeri illa 5 yıldızlı otel konforu olsun diyenler çiftler için mükemmel buluşma noktası.
- Çocuklarıyla seyahat etmek, onlara yeni yerler göstermek isteyen ama 4 günde değil 4 Yunan Adası, 1 Yunan Adası’na seyahat bile eziyet olur diye gözü korkan aileler
- Türkiye’ye yakın Yunan Adaları’ndan birini seçip onda uzun bir tatil yapmadan önce Rodos, Kos, Leros ve Samos’la önce bir tanışmak, şöyle bir havasını koklamak isteyenler
Yanlış bildiğimiz doğrular
- Her bir Yunan Adası’na girişte pasaport sırası bekleriz, adalardaki serbest zamanınızın en az 2 saati kuyruk beklemekle geçer sanıyorduk, yanılmışız. Pasaport işlemlerini Selectum Blu Cruises ekibi halletti, biz her adaya sadece kart göstererek hiç sıra beklemeden girip çıktık.
- Açık büfe servis sırasında içecekler dahil ama diğer saatlerde ekstra harcama yaptığımızda fiyatlar her 5 yıldızlı otelde olduğu gibi fahiş olur diye bekliyorduk, yanılmışız. Verandah Bar’da ve Beach Club’ta ücretler çok makuldü. (Örneğin bira 2,5 Euro, cappucino kahve 1,5 Euro.)
- Odalar küçük ve rahatsız, banyo konforsuz olur diye düşünüyorduk, yanılmışız. Tavan yüksekliği dışında 5. yıldızlı bir otel odasından bir farkı yoktu.
- Gemide çok sallanırız, mide sorunu yaşayabiliriz diye düşünmüştük, yanılmışız. Seyir halindeyken sadece hareket ettiğimizi hissediyorduk.
Dikkatinizden kaçmasın
- Uluslararası cruise seyahati kuralları gereği gemide kişi başı günlük 12 Euro bahşiş uygulaması bulunuyor. Bu bilgi tur açıklamalarında yazıyor ama siz yine de bu seyahat için planlama yaparken günlük kişi başı bahşişi de hesaba katmayı unutmayın.
- Yunan Adaları’nda pasaport ve gümrük kontrolden geçmediğiniz için Yunan Adaları’ndaki Duty Free’lere de giremiyorsunuz. Gemi seyir halindeyken geminin içinde duty free shop açık oluyor. Bizim aradığımız birkaç ürün vardı, avantajlı fiyattan alışveriş de yaptık. Gemi dışında duty free alışverişini sadece Çeşme Limanı’na girip çıkarken yapabilirsiniz.
- 4 günlük Yunan Adaları seyahatiniz boyunca telefon ve internet ihtiyacınız olacaksa, e-sim uygulamalarından avantajlı bir paket satın alabilirsiniz ya da Türkiye’deki tarifenizi kullanmanız yeterliyse, günlük ücret ödeyerek tarifenizin yurtdışında geçerli hale getirebilirsiniz. Gemide sadece uydu interneti vardı ve bundan dolayı fiyatı yüksekti. İnternet konusunu seyahat başlamadan çözmenizi tavsiye ederiz.
*Bu blog yazısı, Selectum Blu Cruises ve Rodos, Kos, Leros ve Samos’taki mekanlar hakkında reklam içerir.
Sormak istedikleriniz için bize instagram’dan dm yazabilirsiniz.