Belgeseller sayesinde, röportaj yapılan kişileri neredeyse tanıyor gibi oluyorsunuz. Dağların Reis’ini de böyle bir belgeselde tanıdık. “Neden Reis diyorlar size?” sorusunu öyle beklenmedik şekilde cevaplamıştı ki… Sorular geldikçe verdiği cevapların bazılarında gözlerim doldu. Ekrana bakarak “Yaa ne tatlı bir insan, sarılmak istedim resmen” dediğimi çok net hatılıyorum.
Size Ayder Yaylası’nda yaşadığımız sıradışı günü anlatmak istiyorum.
Çamlıhemşin’in merkezinde kaldığımız Moyy Mini otelde, güzelim Fırtına Deresi manzarası ile aramıza giren inşaat ile uyanmıştık o sabaha. İnsan gerçekten yıkılıyor, çok beğendiğimiz bu topraklara gelmekte geç mi kalmıştık yoksa?
Geç kalmamışız, en azından Ayder Yaylası için. Biz Ayder’deki kalabalıktan uzak en yüksekteki, ormanın hemen başındaki Oberj Otel’e hızlıca bavullarımızı bırakıp, sonra hemen rehberimiz Uğur ile buluşmaya gidecektik. Otelden içeri bir girdik, karşımda Dağların Reis’i! Görsem sarılırdım demiştim evde izlerken ama gerçek hayatta böyle olmuyor tabiki. “Ben belgeselden tanıyorum sizi, çok memnun oldum tanıştığımıza” dedim, çok mutlu oldu asıl ismiyle Muhammet Önçırak, gülümseyerek el sıkıştık.
O gün yapacak çok şeyimiz vardı; Çinçiva Köyü, Hacina Şelalesi, Konaklar, Makrevis… Çamlıhemşin’de Ayder Yaylası dışında yolların açık olduğu her yeri gezmiştik. Muhteşem şeyler görmüş olmanın derin mutluluğu ile otele döndük ama güneş batmıştı, gündüz gözü Ayder’de hiç vakit geçirememiş olduk.
Yemek için Oberj’in hemen yakınındaki Kardelen’e yemeğe gitmeye karar verdik, arabayla mı gitsek yürüyerek mi derken, biz kızlar üşümeyi bahane edip arabaya atlayıverdik. İyi ki! 6 tane çakal sürüsü içinde kaldık, arabada olduğumuz için korkusuzca izledik onları, vahşi hayatın içinde doğada olduğumuzu idrak etmiş olduk biz de. Bu Kardelen’de etleri tereyağı ile pişiyorlar ben size söyleyeyim, yoksa bu kadar lezzetli olamaz. Bu harika gecenin ardından ertesi sabah Trabzon’a döneceğimiz için odalara dağıldık. Ben hala Ayder Yaylası’nın yemyeşil halini şöyle bir güzel fotoğraflayamadım diye şikayet ediyordum.
Sabah 5’de bir uyandık ki kar yağıyor, 20 Nisan’da kar mı yağar? Karın destansı şekilde yağmasına mı sevineyim, yeşilin beyazla kapanmasına mı üzüleyim… Biz bavulu toplayıp Trabzon’a dönemeye hazırdık ama ayaklarımız gitmedi.
Sabah 05:00-06:00 arası Oberj’in penceresinden çektiğimiz bu videoyu paylaşmıştık, 08:00’e doğru odadan çıktığımızda ise her yer çoktan bembeyaz olmuştu “Dün t-shirt ile dolaştığımız yaylada bugün kar var, Ayder’in bize küçük sürprizi”
Hadi dönmeden bir yürüyüş yapalım karda dedik. “Muhammet Abi, siz de gelir misiniz” dedik, hemen dağcı kıyafetlerini giyip bize katılınca çok mutlu olduk. Kendisi de rehber olarak sezonu açmak için gelmiş zaten, patikaları, yürüyüş yollarını kontrol edecekmiş. 23 Nisan’da başlayacak turlara hazırlık yapıyordu. Biz şöyle 20 metre kadar yürüyüp tepeden Ayder’e bakar, fotoğraf çekeriz diyorduk ama bizi peşine takıp bir kaç yüz metre denedikten sonra, bizde biraz potansiyel görmüş olacak, biraz da sevmiş olacak ki bizi büyüleyici bir parkura soktu. 1,5 saatlik enfes bir yolda Reis’in izini sürdük. Sisli ormanın içindeki bu yürüyüşte kendimizi resmen bir masalda hissettik.
Ben yavaş yavaş seslenirken “Muhabbet Abi”’den “Reis Abi” ye geçiş yapmıştım. Otele dönünce, kapıdan girmeden kısa bir video çekmek için ricada bulundum Reis Abi’den, instagram’da yayınlamak için 15 sn kendini tanıtan, doğa sevenleri Ayder’e davet eden bir kaç cümle. O çekim sırasında kayıttayken doğum günü olduğu çıkıverdi ağzından, duymamış gibi yaptım. Video bitince Reis’den önce hemen içeri girip bizimkilere söyledim, kapıyı açmasıyda alkışlamaya başladık “iyi ki doğdun Reeeis, iyi ki doğdun Reeis”. Neredeyse ağlatıyorduk, o kadar güzel sürpriz oldu bu kuru kuru kutlama bile. Reis’in bahsettiğim videosu
Bu videonun görüntülerini yürüyüş sırasında biriktirmiştik, Reis fotoğrafını çekiyoruz sandığında birkaç saniye slowmotion görüntü de almıştık. Otele dönünce en sevdiği şarkıyı sordum, sevdiği şarkıyı videoya ekleyip izlettim, iznin olursa yayınlayalım dedim. Gözleri doldu, konuşmadan evet dedi.
Bizim için çok özel bir video bu aşağıdaki.
İşte bu anlarda Ayder’in kokusunu içimize çekmiştik, o kan damarda farklı akıyordu artık. Biz başladık “Trabzon’a akşam gitsek olmaz mı?”lara. Artık hayaller değişmişti. “Biz şimdi başka bir yürüyüş yapamaz mıyız Reis Abi?, mesela siz de gelseniz? Hem yeşil hem de sis arıyoruz biz, bulur muyuz?”. Bizi anladı, herhalde gözlerimiz parlıyordu, o zaman takılın peşime dedi. Önce bir güzel alabalık yedik yol üstündeki Mucit’in yerinde, sonra Tar Deresi yolu ve Bulut Şelalesi’ne. Bu Bulut Şelalesi hakkında sıfat bulamıyorum, Onur anlattı Tar Deresi’ni.
Sonra rehberimiz Uğur’u da aldık, Çinçiva’da minik bir aile pansiyonunda Reis’in bu defa daha kalabalık doğumgününü kutladık, küçük bir aile olmuş gibiydik burada. Akşam olmuştu, artık dönmemiz gerekiyordu, sabah uçak vardı ama o ayaklar hala Trabzon’a gidecek gibi değildi. Karnımız da açıkmıştı. Ayder’e geri gidelim, hele otele bir girelim yola koyuluruz dedik.
Ağlamaklı bir haldeyiz, okul yıllarındaki o Pazar gecesi ağırlığı gibi, dönmesek olmaz mı yani? Ama o kadar riskli ki Trabzon’daki sabah uçağına Ayder’den gitmek. Girdik Ayder’de Yilmaz Café’ye, karnımızı doyuralım sonra da vakitlice yola çıkarız. Yok böyle bi karşılama! Restoran sahipleri abla Cansu, kardeşi Şenay, komşuları Sinem bir sarıldılar ki daha karşılarken “hoşgeldiniz” diyerek sormayın. Reis de bize sürpriz yapmış, kemençesini aldı öyle geldi yemeğe. Biz yemeği falan unuttuk tabi. Sonraki sahnelerde aklımda kalan Hazal şarkı söylüyor, Ece Cansu ve Sinem’in arasında horon oynuyor, Şenay’ın sesi nefis, Reis çalıyor, o söylüyor, arada Cansu öyle naralar atıyor ki Ayder’in ruhu içimize işliyor. Şimdi siz söyleyin kalkılır mı bu masadan! Neyse ne, yetişiriz illa dedik, bu büyülü Ayder günü bitmesin diye uykuyu erteledikçe erteledik.
Artık nasıl dertleştiysek, birbirimizi nasıl 1 günde tanıyıp sevdiysek, Muhammet Abi bizim için o gece Reis oldu. Ben de vedalaşırken O’nu televizyonda gördüğüm o ana geri döndüm, daha tanışmadan “Yaa ne tatlı bir insan, sarılmak istedim resmen” demiştim ya, bu defa çok sevip, çok saygı duyduğum Reis’le kucaklaştım, bir aile bireyinden ayrılıyormuşcasına.
Biz belki yemyeşil çimlerinde yuvarlanmak isteyeceğimiz, yıllardır her yerde fotoğrafını gördüğümüz bir Ayder Yaylası tecrübesi yaşayamadık ama Ayder’i Reis sayesinde Ayder’den kopamayacak kadar çok sevdik. Ayder’e giderseniz Reis’ı bulmanızı tavsiye ederim, peşine takılmanın mutlaka bir yolunu bulmalısınız. Farkettiyseniz Reis’in kim olduğunu, hayatını çok anlatmadım, O’nun yerine bizi nasıl etkilediğini anlattım. Kendiniz kendi şansınızı yaratıp, Reis’i keşfetmelisiniz. Giderseniz geceleri yalnız yürümemeye özen gösterin, gece yürümek zorunda kalırsanız çakallara karşı yanınıza bir sopa almayı, çok acıkırsanız Kardelen’de doyasıya et yemeği, bol muhabbet ve güler yüz isterseniz Yılmaz Cafe’ye uğramayı unutmayın. Giderseniz Dağların Reis’ine ve Ayder Yaylası’nın en tatlı kızları Cansu, Sinem ve Şenay’a sevgilerimizi iletin.
Dağların Reis’i Muhammet Önçırak’ı Facebook’da arkadaş eklemek, Ayder’in havasını her an solumak için tıklayın
*Bu yazı Pegasus Magazine Haziran 2015 sayısında yayınlanmıştır.