Ressam : Claude Monet (1840-1926)
Resmin Adi : The Water-Lily Pond, Symphony in Green (1889)
Nerede : Orsay Müzesi, Paris, Fransa
Boyutu : 89,5 cm x 92,5 cm
Mone, Mone, Mone… Yaptıklarının hatırına, ismini doğru telafuz ederek başlayayım söze. İzlenimcilerin babası Monet, Paris’te doğdu, liman şehri La Havre’de büyüdü. Annesinin şarkıcı olması ona ilham verdi, sanatçı olmak istiyordu, babası gibi bakkal değil. Annesi ölüp de o Paris’e teyzesinin yanına taşınana kadar, sadece karikatür ve çizimlerini satmaktan bir sürü para biriktirmişti. Parisli ressamlar Louvre’da David’in resimlerini kopyalarken, o David’in öğrencisinden dersler almıştı. Ama amacı farklıydı, o açıkhavada özgün resim yapmak istiyordu.
1861’de 7 yıllık sözleşme ile askere alındı. 1 yıl geçmeden biraz hastalanmasının etkisi, biraz da teyzesinin yardımıyla terhis oldu. Bir daha da ordu işlerinin, resimle arasına girmesine izin vermeyecekti. (1. Dünya Savaşı sırasında dibinde bomba patlarken bile resim yaptı.) Pissarro, Renoir, Sisley ve Bazille onun kırlarda birlikte resim yaptığı arkadaşlarıydı. 1865’te gelecekteki karısı Camille ile tanıştı. Camille ona modellik yapmıştı ve o resim Salon tarafından beğenilip sergilendi, büyük başarıydı amma velakin resmin Monet’nin bildiğimiz tarzı ile alakası yoktu. Zaten bu Salon’un kabul ettiği ilk ve son resmi oldu. O sırada Camille hamile kaldı, Monet’nin babası bu duruma kızdı ve Monet’in ona bile zor yeten harçlığı kesti. Salon’dan da red üstüne red geldi ve 1869’da en sonunda Monet intihar etti. Neyse ki Seine nehrine atlamıştı ve ölmedi.
Prusya savaşı sırasında Londra’daydı, Turner’ı inceledi, vizyon edindi. Fransa’ya döner dönmez de yeni resimler yaptı; bunlardan biri de “İzlenim : Gün Doğumu”ydu. 1873’te, Degas’la birlikte arkadaşlarına önderlik edip, ilk bağımsız serginin açılmasını sağladı. Sergideki resmi “İzlenim : Gün Doğumu” çok yeni bir yaklaşımdı. Klasik yaklaşım, var olanı her an herkesin gördüğü şekilde çizmeye motive ederken; Monet’nin yaklaşımı, gözün o an gördüğüyle, günün sadece o anının yansıttığı ışıkla resim yapmak üzerineydi. Resmi görenlerin genel kanısı resmin tamalanmamış ve beceriksizlik olduğu yönündeydi. “İzlenim” lafı tam da isabet olmuştu, gerçeği boyayamayanlar izlenimlerini boyardı ancak, insanlar “izlenimciler” lafını hakaret niteliğinde kullanmaya başladılar. Monet ve arkadaşları başarısız oldu, resim satamadılar ama ne yapmak istediklerini bulmuşlardı.
Monet aralıksız resim yapmayı sürdürdü, izlenimci arkadaşları arasında inanılmaz bir saygınlığı vardı. Yakışıklı ve giyimine özen gösteren biriydi. Konuşmasını ve ikna etmesini iyi beceriyordu, izlenimciliği başkalarına en iyi o anlatabildiği, soruları en net o cevaplayabildiği için izlenimciler arasında hep en önde oldu. 1876’da zengin çift Ernest ve Alice’den sipariş gelene kadar işler çok kötüydü. İki aile dost oldu. Ama çok geçmeden Ernest battı ve ailesini terk edip kaçtı. Monet işleri toparlayacağım derken daha da borçlanmıştı. Camille ve Monet, Alice’in evine taşındılar, fakirlikten güçleri birleştirmek zorunda kaldılar. Camille 1879’da vefat edince, Alice evdeki tek kadın oldu, Monet rahat resim yapabilsin diye eve çeki düzen verdi, çocukları büyüttü. Alice ve Monet Ernest’in ölümünden sonra 1892’de evlendiler. 1883’te Giverny’deki meşhur eve taşıdılar.
Monet önce 25 kadar ot yığını resmi yaptı, her biri günün ayrı saatlerinde… Bu Montmartre’ın aynı açıdan 15 resmini yapan Pissarro için bile fazlaydı, kendini tekrar ediyorsun diye kızdı Monet’ye. Pissarro ölmeseydi ve Monet’nin nilüferlerin 250 kadar resmini yaptığını görse, muhtemelen Monet’nin delirdiğini düşünürdü. Monet, savaş sonrasında hayatın düzelmesi ile birlikte ilişkilerini kullanarak bazı girişimlerde bulundu. Nilüferlerini 4-5 metrelik dev tablolara boyadı ve müzelerde bunlar için oval odalar yaptırmayı başardı, fakat geç kalmıştı. Fransızlar izlenimciliğe hazır mı diye düşünürken, modern sanat kavramı çoktan gelişmişti ve izlenimcilik demode bile kalmıştı.
1926’da Monet 86 yaşındayken vefat etti. Yaşamı boyunca, izlenimci arkadaşları dışında, sanatının takdir edildiğine malesef şahit olamadı. Neyse ki bugün “İzlenimcilik” akımı ve onun nilüferleri yeterince takdir topluyor.
Monet, 1899’da bahçesindeki bu nifüler göleti ve üzerindeki tahta köprünün 18 versiyonunu yaptı. “Water-Lily Pond, Symphony in Green” isimli bu versiyon daha detaylı olduğu için benim favorim.
Benim Monet’ye olan hayranlığımın ispatı ise (umarım kendisi de böyle algılamıştır), Da Vinci’nin bebek İsa’sı üzerindeki hareye ve Michelangelo’nun Adem’inin eline ne kadar dokunmak istediysem, bu resimdeki nilüferlere de aynı kendini bilmez heyecanla dokunmak istemiş olmam. Nitekim biri Sistina Şapeli’nin tavanında olduğundan, diğerinde ise Kraliçe’nin katı güvenliğine yakalandığımdan hayalim gerçek olamadı. Ama Orsay’daki güvenlik boşluğundan faydalanıp, nazikçe ama çok nazikçe bu resimde sağ altta görünen nilüfere dokundum, Monet’nin fırçalarını hayatım boyunca hatırlamak üzere hissettim. Bunu hakettiğime inandım, zarar da vermedim, yemin ederim.
Günde 1 Resim, 34. gün, 30 Mart 2011
Sevgiler, Oylum Yüksel