Romeo ve Juliet’in şehrine gidiyoruz, aklımda William Shakespeare’in trajedisinden dizeler… “Ah, Romeo, Romeo! Neden Romeo’sun sen? İnkar et babanı, adını yadsı! Yapamazsan, yemin et sevdiğine. Vazgeçeyim olmaktan ben…”
İtalya’daki toplu taşıma sisteminin her türlü olumsuzluğunu yaşayıp Verona’da planladığımızdan 4 saat geç geldik. Venedik’de vapurettolar doluydu yolcu almadı, Verona trenimizi kaçırdık, sonraki tren ise rötar yaptı… Verona’ya fazlasıyla gecikmeli ve sabahki romantik ruh halimizden oldukça uzak gelmiştik belki ama bizi istasyonda karşılayan arkadaşlarımızın enerjisi hemen neşemizi yerine getirdi. Hava kararmadan Piazza Bra’da bize bir Roma şehrinde olduğumuzu hatırlatan Arena’yı, Juliet’in evini, şehrin Ortaçağ’daki yöneticileri Scaligeriler için yapılan gotik mezarları görmüş, Piazza Erbe’de serinlemiştik. Tamam paniğe gerek yok, yarın tüm gün Verona’yı içimize sindiği gibi gezeriz dediğimiz noktada kendimizi Via Cappello’daki Locandina Cappello’da yeme-içmeye teslim ettik. Kızarmış ekmek üstünde gelen özellikle somonlusunu çok sevdiğim bu ekmeklerin en küçüğü “canepes 1,40Euro”, büyüğü “crostini 1,80 Euro” olarak geçiyor menüde. Lugano üzümünden yapılan beyaz şarap da Guiseppe’nin önerisi oldu, bir güzel doyduk. Dante heykelinin bulunduğu Signori Meydanı’ndan dondurma alıp Adige Nehri üzerindeki Ponte Nouva’dan geçtik, Romana Tiyatrosu’na tepeden bakmak için merdivenleri tırmandık. M.S. 1.yy’dan kalan bu nefis Verona manzaralı tiyatro Shakespeare oyunlarına ev sahipliği yaptığını söyledi Guiseppe. İşte o anda sabah hayalini kurduğum romantizmi Verona’da yeniden yakaladım. Aklımda Juliet’e karşılık bu defa Romeo’nun sözleri “Ah Juliet.. Neden böyle güzelsin ha? Yoksa ele avuca sığmayan ölüm mü aşık oldu sana?…”
Verona’daki ilk sabahımızda adeta bir sanat galerisinin içinde uyandık. Otelimiz Byblos Art Hotel Villa Amista‘yı Verona seyahatimiz kesinleşince büyük bir özenle seçmiştik. Verona kadar oteldeki sanat eserlerini de heyecanla keşfettik. Bu otel özel olarak anlatılmayı hakediyordu, bu sebeple otelde bayıldığımız sanat eserlerini de tek tek yer vererek özel olarak anlattık, okumak için tıklayabilirsiniz.
Otelimiz Verona ile Garda Gölü arasında, üzüm bağlarının ortasındaydı. Verona’ya ulaşım gerektiğinden ücretsiz servisle ulaşım sağlıyorlar. Biz Marc Quinn’in sağında, Anish Kapoor’un solunda, Maurizio Savini’nin hemen altında espressomuzu içerken ekip tamamlandı, araca bindik, 10 dakika sonra Verona’daydık.
Zengin Veneto bölgesinin Venedik’den sonra turizm açısından en önemli ikinci şehri. Nüfusu 260 bin civarı. İtalya’nın Po’dan (672 km) sonra en büyük nehri olan Adige (410km) Verona’nın kalbinden geçiyor. Nehrin sağladığı avantajla Verona İ.Ö. 89’dan İmparatorluk çökene kadar Roma’nın savunma kalelerinden biri olmuş. Romalılar’dan sonra Scaligeri Ailesi ve sonra Venedikliler şehirde iz bırakmış. Almanlar, Fransızlar ve Avusturyalı’lar şehri hiç rahat bırakmamış. 1117’deki deprem ve 1882’deki sel gibi doğal afetler Verona’nın tarihi yapılarına çok zarar vermiş. En acımasız zarar ise insan elinden gelmiş, Napolyon Savaşları’nın verdiği hasarın üstüne bir de 2. Dünya Savaşı’nda bölgede en çok bombalanan şehirlerden biri olmuş. Tüm bu hasara rağmen, Verona hala ayakta kalan tarihi yapılarının önemi sebebiyle Unesco Dünya Mirasları listesine alınmış.
Verona’da Görmek Gereken Tarihi Yerler
1- Castelvecchio
Eski (vecchio) Kale (castel) ismi ile anılan kale, 1355-1375 yılları arasında dönemin Verona Lord’u II. Cangrande (tam ismi Cangrande II della Scala ) tarafından yaptırılmış. Verona’da Ortaçağ’ın izlerini görmek için mükemmel bir başlangıç noktası. Resim galerisi Veneto bölgesindeki en önemli galerilerden biri olarak geçiyor. Resimler fazlasıyla dini içerikli, sanatsal açıdan ilgimi çekmediler, özellikle görmesini tavsiye edeceğim bir resim yok. Ancak galeriyi gezmeseniz dahi avlusuna mutlaka girmenizi, Ortaçağ havasını solumanızı tavsiye ederim.
2- Ponte Scaligero
Diğer ismiyle Castelvecchio Köprüsü, yine II. Cangrande’nin 1354-1356 yılları arasında, gerektiğinde kaleden kaçabilmek için yaptırdığı 120 metrelik köprüymüş. Köprünün özelliği 3 kemerli olması ve her bir kemerin uzunluk olarak gittikçe küçülmesi. Köprü yapıldığında en uzun olan 48,70 metrelik kemer, dünyadaki en uzun kemermiş. Köprünün kaleye yakın kısmında olduğu gibi, karşı kıyısında da bir kule varmış. Kırmızı tuğlalı bu köprü Verona’daki Scaligeri hükümdarlığının en çarpıcı izlerinden biriymiş ancak malesef karşı kıyıdaki kule 18.yy’da Fransızlar tarafından yıkılmış. 1945’deki Almanya saldırısında ise köprü tamamen yıkılmış. 1949-1951 yılları arasında köprünün Adige Nehri’ne dağılan taşlarının çoğu tek tek toplanmış, yapılan tadilatla köprü yeniden ayağa kaldırılmış. Bugün bizim görüp üzerinden yürüdüğümüz köprü, aslına uygun olarak, çoğu orjinal taşlarla yeniden inşa edilmiş hali.
3- Arco dei Gavi
Eski Kale ve köprü üzerinde Ortaçağ’ın izini sürdükten hemen sonra, tam da kalenin bitişiğinde Verona’nın Roma kimliği ile karşılaşıyorsunuz. Roma dönemi şehir surlarla kaplı olduğunda, bu kemerli kapı şehrin giriş kapısıymış. Kapı MS.1yy’da inşa edilmiş. Malesef 1805’deki Napolyon Savaşları sırasında yıkılmış, parçaları Arena’nın içine atılmış. 1932’de kemer kapının eski modelleri baz alınarak bugünkü yerinde yeniden toplanmış.
4- Piazza Bra ve Arena
Bra Meydanı’na “I Portoni della Bra” yani Bra Kapılarından geçerek dramatik bir giriş yapmanızı tavsiye ederim. Böylelikle meydanı daha iyi algılayabilir, büyüleyici Arena’yı uzaktan seyrederek adım adım yaklaşabilirsiniz. Bra Kapısından girince solda kafeler ve restoranlar, sağ bitişikte Gran Guardia sergi ve konferans salonu, önünüzde park, hemen ileride sağda Palazzo Barbieri yani Verona Belediye Sarayı ve uzakta karşıda taşları güneş ile parıldayan Arena…
Verona Arena’sı MS. 30 yılında inşa edilmiş. Tarihte Roma usülü kanlı eğlencelere, vahşi hayvan dövüşlerine sahne olmuş. 139 metre uzunluğunda, 110 metre genişliğindeki elips Arena, Roma’daki Colosseum (189mx156m) ve Capua’daki amfitiyatro’dan (170mx140m) sonra dünyanın en büyük 3. amfitiyatrosu. Arena, 25 bin kişilik izleyici kapasitesi ile ünlü operalara sahne oluyor. 2016 sezonu 30 Mayıs itibariyle açılıyodu, biz gittiğimizde açık olmadığı için opera izleme şansımız malesef olmadı. Carmen, Aida gibi epik operalardan birini izlemek müthiş olurdu. Bilet fiyatları 22 Euro’dan başlıyor, güncel takvim ve bilet satınalmak için tıklayabilirsiniz.
Arena’yı geçtikten sonra Piazza Erbe’ye gitmek için kullanabileceğiniz bir sürü sokak va. Bence en keyiflisi trafiğe kapalı olan Via Giuseppe Mazzini. Yol boyunca gördüğümüz butikler ve şık mağaza vitrinleri ile tarihe kısa bir mola vermiş olduk.
5- Piazza Erbe
Roma Forumu üzerine inşa edilen meydan, yüzyıllar geçse de hala şehrin merkezi konumunda. Erbe Meydanı’na geldiğinizi pazar tezgahlarından ve beyaz gölgeliklerden anlayabilirsiniz. Ortaçağ’da baharat pazarı kurulan meydanda bugün hala ticaret devam ediyor ama taze sebze meyveden daha çok turistlik eşyaların satıldığı tezgahlara rastladım.
Scaligeri dönemininden kalma tarihi binalar meydanı çevreliyor, özellikle akşam güneşinde nefis görünüyordu. Meydanın tam ortasındaki çeşmenin üstünde Veronalı Meryem heykeli var, bu heykel Roma döneminden kalma. Çeşme 1368’de Cansignorio della Scala tarafından yaptırılmış, Meryem heykeli ise MS.380’den kalma. Bir şekilde çeşme yapıldıktan sonra üzerine konmuş. Bu durumda heykelin orjinal sunumunun bozulmasına üzülmektense, heykelin sağ salim bugüne gelmesine sevinmeyi tercih ettim.
Çeşmenin arkasında, barok stili ile dikkat çeken Palazzo Maffei 17.yy’da tamamlanmış. Çatısındaki Herkül, Jüpiter, Venüs, Merkür, Apollo ve Athena heykelleri büyüleyici. Tam önündeki sütunun ismi ise Colonna di San Marco (1528), üzerindeki kanatlı aslan Aziz Markos’un aslanı, yani Verona’daki Venedik hakimiyetinin Venedik usulü sembolü. Palazzo Maffei yanındaki kule “Torre del Gardello” 14.yy’da yapılmış. Tribuna, Berlina ya da Capital isimleriyle bilinen dört sütunlu anıt 1207’de yapılmış. Madonna Çeşmesi’nin hemen doğusunda boylu boyunca uzanan ev Case Mazzanti, yeşil kepenkleri ve fresk kaplı dış duvarları göz alıcı. Madonna çeşmesinin batısındaki ise Casa dei Mercanti (diğer adı La Domus Mercatorum) 1210’da yapılmış, bugün Banca Popolare di Verona bu binada bulunuyor. Bu binanın hemen yanında ise Spada di Libertà yani Özgürlük Kılıcını gökyüzüne kaldıran heykel var. Bu özgürlük heykeli 1915’de meydanda hayatını kaybedenler anısına dikilmiş.
6- Torre dei Lamberti
84 metrelik Lamberti kulesine çıkana kadar Verona’yı gördüğümüzü zannediyorduk ama yanılmışız. Verona’nın en yüksek kulesinden Adige Nehri’nin bir S harfi çizerek şehrin içinden kıvrıldığını gözle yukarıdan görmek harikaydı. Erbe Meydanı’nda hiç durmayan yaya trafiğini izlemek, şehrin her bir yanına yayılan barok tarzı kilise ve katedralleri tek tek görüp tanımak, daha da önemlisi onlarca kuleyi yukarıdan görüp Verona’ya neden kuleler şehri dendiğini anlamak kendimi şehre çok daha hakim hissettirdi. Kulenin yapımına aslında 1172’de başlanmış, 1403’de kuleye yıldırım düştüğü bilgisi var. Yapılan genişletme, yükseltme ve sağlamlaştırma çalışmaları sonrası kule 1464’de bugünkü halini almış. Kulenin Rengo ve Marangona adını verdikleri iki çanı var. Maronga saat başı çalıyor, yangın durumunda da alarm için kullanılıyor. Rengo belediye meclisini toplantıya çağırmak için ve ayrıca savaş çağrısı amaçlı kullanılırmış. Günümüzde cenazeler için kullanmaya devam ediyorlarmış. Kule her gün 10:00-19:00 arası açık. Asansörle saatin arkasına denk düşen yere kadar çıkıyorsunuz, saat hizasından sütunlu kuleye ise merdivenle ulaşıyorsunuz. Giriş ücreti 6 Euro. (web’de 8 Euro yazıyor ama kasada 6 yazıyordu, bizden 6 Euro aldılar.) Biletinizi sakın atmayın, bu bilet aynı zamanda hemen arka meydandaki modern sanat müzesi’ne ek ücret ödemeden giriş yapabiliyorsunuz.
7- Piazza dei Signori ve Dante Heykeli
Erbe Meydanı’ndan Via Dello Costa sokağına saparsanız Arco dello Costa kemerinin altından geçip Signori Meydanı’na çıkıyorsunuz. Bu harika iç meydan araç trafiğine kapalı ve dört bir yanı birbirinden güzel binalarla dolu. Tam ortada ise zamanında bir süreliğine Verona’ya sığınan ünlü şair Dante’nin heykeli (1865). Via Dello Costa’dan dümdüz devam ederseniz sağda scaligeri Mezarlarını göreceksiniz. Verona’nın Ortaçağ’daki yöneticileri olan ailenin gotik mezarları sanat eseri gibi. Erbe Meydanın’dan Signori Meydanı’da girdiğiniz anda ilk sağa dönerseniz ise bir başka nefis avluya ulaşacaksınız. Burası Modern Sanat Müzesi olan “Galleria D’Arte Moderna e Contemporanea Palazzo Forti”ye ev sahipli yapıyor. Achille Forti’nin miras bıraktığı koleksiyon genişlemiş ve Verona’nın modern sanat ve çağdaş sanat alanında en değerli koleksiyonu haline dönüşmüş. İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için fotoğraf paylaşamıyorum ama Umberto Boccioni, Cagnaccio Di, Marco Calderini, Francesco Hayez, Pio Semeghini ve Mario Tozzi resimlerine özel zaman ayırmanızı tavsiy ederim, çok güzeller. Avludan galeriye çıkan dış merdivenler dahi o kadar güzel ve zarif ki, bu deneğimi yaşamanızı tavsiye ederim.
8- Duomo di Verona
Romanesk üsluptaki bu zarif katedral içindeki resimlerle de değerli bir koleksiyona sahip. Tiziano’ya ait “Meryem’in Göğe Yükselişi (1540)” isimli resim şapellerden birinde bulunuyor.
9- Teatro Romano
MÖ.1yy’dan kalan Roma Tiyatrosu’nu ve zamanınız varsa Arkeoloji Müzesi’ni görmek için Adige Nehri’nin karşı kıyısına Ponte Pietra’dan geçip, nehrin karşısındaki nefis Verona manzarasını izleyip, kıyı boyunca Ponte Nouvo’ya yürüyüp tekrar karşıya geçmek bence Verona yapılması gereken yürüyüşlerden biri. Verona’ya yaz aylarında giderseniz antik tiyatroda bir konser izleme şansınız olabilir.
10- Giardino Giusti
Doğa, sanat ve tarih! 5 Euro’luk giriş biletiyle bir seyahatten beklediğimiz her şeyi bir arada bulduk. Rönesans zamanından kalan Giusti Bahçesi kesinlikle Verona’nın en büyük sürpriziydi bize. Giusti Sarayı 16.yy’dan neo-klasik üslupta yapılmış, arka bahçesi olan bu büyük alan ise 1580’den itibaren özenle düzenlenmeye başlanmış. Bugün bu bahçe Avrupa’nın en iyi rönesans bahçelerinden biri olarak geçiyor. Bahçede gözleri kamaştıran zümrüt yeşil biçimlendirilmiş bitkiler, bahçenin ortasında inci gibi parlayan heykeller… Merdivenlerle çıkabileceğiniz teras katlar, ve bahçedeki kulenin içinden çıkınca ulaşacağınız muhteşem Verona manzarası. Tam biz tepeye çıktığımızda sağanak yağmur başladı ve ortam bir anda Elf Diyarı’na benzedi. Bizim için Verona seyahatinin en unutulmaz anıydı.
Verona Bonus: Eğer vaktiniz kalırsa Roma döneminden kalan eserlerin sergilendiği Museo Lapidario Maffeiano, üst üste kurulan iki kiliseden oluşan ve aynı anda hem Gotik hem Romanesk üslup görebileceğiniz San Fermo Maggiore Kilisesi, 15yy freskleri ve yüksek tavanı ile ünlü Sant’Anastasia Kilisesi, Rönesans kubbeli kilise San Giorgio in Braida ve kakma ağaç işleriyle ünlü kilise Santa Maria in Organo mimari, tarih ve sanat açısından yenilikler görebileceğiniz diğer yerler.
Ve tabiki unutmadım; Giulietta’nın Evi
“Casa di Giulietta” Verona’da en çok yönlendirme işareti göreceğiniz yerlerden biri. Zaten Erbe Meydanı’na çok yakın. Ev gerçekten hikayeye konu olduğu düşünülen Jüliet’in evi değil. Zaten en başta Jüliet’in varlığı da gerçek değil. İlk kez 1520’de Luigi da Porto’nun kitabında konu ettiği, İngiliz şair Arthur Brooke’un 1562’de yazdığı Romeo ve Jüliet’in dramı, Shakespeare’in 1594’de oyun olarak kaleme almasından sonra tüm dünyanın en ünlü trajedilerinden biri haline gelmişti. Oyunda Romeo’un Jüliet’e seslendiği o ünlü balkon sahnesi hepimizin hafızalarına kazılıdır. Verona’da 13.yy’dan kalma hanı restore ederek, önünde Juliet heykeli, evin içinde ise döneme uygun kıyafetler ile düzenleyerek müze haline getirmişler. Bugün bu evin avlusundaki her duvar dünyanın heryerinden gelen turistlerin aşk mektupları ya da evrene mesajlarıyla dolu. Hızlını alamayanlar sonsuz aşkı kilit takarak çağırmış, bazı duvarlar rengarenk çiğnenmiş sakız dolu… En ilginci ise Juliet heykelinin sağ göğsüne dokunarak sonsuz aşka erişebileceğine inananlar, avludaki heykel ile fotoğraf çekenlerin her biri zararsız birer sapık gibi. Karşı koyabilirseniz görmeseniz olur, ama Erbe Meydanı’na bu kadar yakınken niye görmeyesiniz. Üstelik avludan çıkınca solda Locandina Cappello, yani yazının başında tavsiye ettiğim ekmek üzeri atıştırmalıklar yiyebileceğiniz lokanta var.
Verona’ya gelirken yaşadığımız toplu ulaşım aksaklıklarından dolayı, risk almak istemedik, Venedik Marco Polo’dan kalkacak olan uçağımıza erken gitmeye karar verdik. Verona’daki son sabahımızda 8:00’de bavuları hazırlamış, kahvaltımızı yapmıştık. Sonraki 6 saat boyunca otelin her bir koridorundaki eserleri tek tek inceledik, aralarda bol bol espresso molası verdik. Sanata ve mimariye doyduğumuz harika bir seyahat yapmış olmanın mutluluğu üzerimizdeydi.
Size de harika bir Verona seyahati dileriz.
2 comments
Büyüleyici..O kadar güzel de anlatmışsınız ki, insanın kalkıp hemen gidesi geliyor :) Belki bir gün diyip umutlarıma bir umut daha ekliyim bari, napiim :) Benim enn büyük arzum/umudum Sydney..Ahh, bütün kalbimle Sydney ❤
Sitenize bayıldım. Artık en aktif müdavimlerinizdenim, ona göre..Sık sık yorumlarımı görebilirsiniz, hazırlıklı olun :))
Çok teşekkürler, çok mutlu olduk :)