Rıhtımdan içeri doğru süzülüyor rüzgar, kim bilir kaçıncı yüzyıldan geliyor. Buralardan kaçıncı geçişi. Ada hep aynı yerinde, denizden yükseldiğinden beri Helios’un güneşinin altında bekliyor ziyaretçilerini. İster uçak ile, isterseniz gemi yoluyla gelin ama buraya ayak bastığınızda efsanelerin içine bırakın kendinizi.
Yunan mitolojisinde Zeus Titanları yendikten sonra (Dünyanın Olimpos Tanrılarından önceki sahipleri, Zeus’un babasının da içinde bulunduğu Titanlar) dünyayı yeni Tanrılar arasında paylaştırmaya karar verir. O sırada Güneş Tanrısı Helios gezintiye çıkmıştır. Zeus bunu farketmeden tüm paylaşımı bitirir ve ertesi günü Helios’u görünce hata yaptığı düşünür. Helios’a hiç merak etmemesini, bugün paylaşımı tekrarlayacağını söyler. Helios ise buna gerek olmadığı söyler ve tekrar paylaşım istemez. Sadece ertesi gün turkuaz suların içinden çıkan ilk kara parçasının kendisine ait olmasını diler. Zeus da bunu memnuniyetle kabul eder.
Ertesi sabah turkuaz renkli denizin içinden yemyeşil bir kara parçası çıkar. Helios’un adası Rodos dünyaya merhaba der. O günden sonra da Helios ışığını Rodos’un üzerinden hiç eksik etmez.
Güneş, kale içindeki her bir parke taşını ısıtırken gölgeye atıyoruz kendimizi. Rodos Arkeoloji Müzesi’nin girişindeyiz. Ne kadar diyoruz, 6 diyor. 4 kişi 24 yapar diyoruz, evet der gibi kafa sallıyor. Geçen haftaki düğünden kalmış röfleleri ile gülüyor bize. Adanın parke taşlarından yükselen ısısından mıdır nedir? Herkes bir sıcak, bir alakalı. Türkiye’deki umutsuz ve mutsuz ev kadınları ruh halindeki hizmet sektörü yok burada. Paran kadar konuş, beğenmiyorsan gidersen tavrını ise hiç bilmiyorlar. Hani en misafirperver bizdik, sanırım eskidenmiş.
Kapıdan içeri doğru bakarken sizi karşılayan taş aslan masal dünyasından fırlamış gibi . Paranızı verdiyseniz gelin diyor. Giriyoruz. Açıkçası Rodos’un bütün güzelliği bu surların içinde. Rodos Şövalyeleri’nin imkanı olsaymış da tüm adayı bu surlarla sarsaymış diyorum. 1988 Yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Alanı ilan edilen bu ortaçağ sokakları hemen hemen zamanında nasılsa öyle kalmış.
Rodos Arkeoloji Müzesi hem mimari, hem de koleksiyonunu sergileyiş ile uzun zamandır gördüğüm en iyi müzelerden. 1440 yılında St. John Şövalyeleri tarafından hastane olarak yapılan bina kutu kutu odaları, birbirinin içine geçmiş ufak bahçeleri ile müzeden çok bir kitabın en sevilen bölümünü andırıyor. Sonrasında Osmanlı İmparatorluğu ve İtalyanların hakimiyetine geçen adada her kültürün parçalarını birleştirmek mümkün. Müzede de adanın tarihinden kimler geçtiyse birer birer sıralanıyor karşınıza. M.Ö. 8000-9000 yılından başlayan buluntular Osmanlı İmparatorluğuna kadar aralıklarla devam ediyor. Hatta bahçelerden biri Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılmış, avlusunda mermer bir çeşmenin yer aldığı cumbalı balkon ile çıkıveriyor karşınıza. Müzeye girmeden, ünlü şövalyeler yolu üzerinden geçerken de parmaklıkların arasından bu çeşmeyi görebiliyorsunuz.
Müzenin içindeki en güzel parçalar tabiki Akropolden kalanlar. Rodos ve Lindos Akropollerinden çıkan mermer heykeller burada sergileniyor. Adanın tarihini bir anda içinize çekmek istiyorsanız en doğru yer burası. Özellikle Helios heykelini görmeden ayrılmayın buradan. Büyük İskender’in bu heykele özenip kendi büstlerinin de böyle güzel olması istemesine hak veriyorsunuz. Gözler tabi bir de Colossus’dan bir parça arıyor. Antik Dünya’nın 7 Harikasından biri şimdi ortalarda görünmese de arkasında ihtişamlı hikayesini ve anlatılanlara dayanılarak çizilen gravürlerini bırakmış. İhtişam anlatıla anlatıla büyütülmüş, hatta o kadar büyümüş ki kimi tarihçiler 33 metre yüksekliğinde bu bronz heykelin gerçek olmadığını, bacakları arasından gemi geçmesinin ise imkansız olduğunu söylüyor. O zamanının teknolojisi buna yetmezmiş. Sanırım o tarihçiler hiç piramit görmemiş. İyi ki piramitler hala ayakta da arkasından onların teknolojisi böyle bir şey yapmaya yetmez cümleleri sıralanmıyor.
Rodos Limanı’nın girişinde olduğu söylenen 33 metre boyundaki, Güneş Tanrısı Helios’u betimleyen heykel bir elinde denizcilere yol gösteren meşalesi ve kafasının üzerindeki güneş tacı ile şimdiki Özgürlük Heykeline de ilham kaynağı.
Büyük İskender’in ölümünden sonra yönetim ve topraklar Büyük İskender’in 3 generali arasında bölüşülmüş. General Antigonus 1. Monophtalmu’nun oğlu Demetrius da Rodos üzerinde hak idda etmiş ve MÖ. 305’de , 400 gemi ve 40.000 asker ile adanın merkezini kuşatmış. Aynı zamanda yanında getirdiği büyük savaş kuleleri ile adayı almasına kesin gözüyle bakılırken adalıların direnişi karşısında 1 sene boyunca adayı ele geçirememiş. Ve başarılı olmadan adayı terketmiş. Rodoslular Demetrius’un ordusunun arkasında bıraktığı ağır silahlarını ve savaş kulelerini satıp gelen para ile Lindos’lu Chares’den zaferlerini kutlayan Colossos heykelini yapmasını istemişler. Bronzdan yapılan heykel tam 12 senede tamamlanmış. Tunçtan yapılan dev heykelin bacakları arasından gemiler geçiyordu. Heykelin elindeki meşaleyi yakmak için ayaklarının içinden başlayan bir merdivenle yukarı kadar çıkılabiliyordu. Heykel Rodos adasındaki insanlar için beraberliğin bir simgesiydi. Sadece 56 yıl ayakta kalabilen heykel büyük bir deprem sonucu dizlerinden kırılmış ve rıhtıma enkazı düşmüş. Uzun süre bu şekilde kalan heykelin akıbeti hakkında net bir bilgi yok. Savaş sonrasında ganimet olarak alınarak Suriye’ye götürüldüğü rivayet ediliyor. Oradan da bozuk para yapımında kullanılıp yok olmuş.
Hikaye böyle bitince aklıma Bülent Ortaçgil’in Bir Eylül Akşamı şarkısı geliyor. Belki de Colossos heykelinden eritilip yapılan demir para yıllar yıllar sonra bir şekilde, döne dolaşa senin cebine girmiştir, olamaz mı? Olabilir.
Heykel kaybolmuş ama ayaklarını bastığı rivayet edilen liman girişindeki yerde, üzerinde bir erkek bir de dişi geyik bulununan iki ayrı sütun yükseliyor. Bu alageyikler aynı zamanda adanın da simgesi. Alageyiklerin adaya nasıl geldikleri ise tam bir muamma. Ama arkeolojik kazılar sonucu M.Ö. 6000 yılından beri burada oldukları kesin. Adanın eski sahipleri şimdi adanın merkezindeki yemyeşil ormanların içinde, adanın tam ortasında bu ormanın içinden geçerken “Dikkat Geyik Çıkabilir” uyarılarını görüyorsunuz.
Adaya ilk ayak basan değildik belki ama ayak bastığımız için bu kadar keyif alınca kendimizi şanslı hissediyoruz. Adaya uğrarsanız arkeoloji müzesini es geçmeyin. Hatta müzeden çıktıktan sonra 200 yılı aşkın süredir aynı yerdeki Türk kahvesi yapan Kahvehane Mevlana’ya uğramayı unutmayın. Tarihin kokusuna kahve kokusu da karışınca daha bir leziz oluyor benden söylemesi.
Onur Yüksel
Onur’un anlattığı hikayeler Rodos’a gitmeniz için yeterli sebep olmuştur eminim. Ben de Rodos’la ilgili merak edilen soruları cevaplamaya çalışayım. On İki Adaların Midilli’den sonra yüzölçümü açısından 2. büyük, nüfus yoğunluğu ile en büyüğü ve başkenti olan Rodos’da yaklaşık 130bin kişi yaşıyor. Rodos’da hemen karşıda görünen Türkiye kıyılarını ilk bakışta herkes Datça zannediyor ama aslında gördüğümüz 18 km uzaklıktaki Bozburun yarımadası. Datça ile Rodos arasında ise bir diğer Yunan adası, Simi bulunuyor.
Rodos’u keşfetmek çok da kolay değil, yaklaşık 1400 km2’lik yüzölçümü ile Bodrum ve Marmaris’in toplamı kadar, Rodos git git bitmiyor. Rodos, aynı zamanda Rodos adasının kuzeyindeki yaklaşık 50 bin kişinin yaşadığı en büyük yerleşimin adı. Lindos ise Rodos’un 50 km kadar güneyindeki bir diğer tarihi yerleşim merkezinin adı. Lindos’un özelliği şehir olarak büyümeyip, evlerin orjinalliğini koruması, yaklaşık 3.600 kişinin yaşadığı eski şehir olarak kalması.
Rodos’a ulaşım ve vize
Uçak bileti arama motorlarında İstanbul’dan Rodos’a uçak bileti arattığınızda hala sadece Türk Hava Yolları, Aegean ve Olympic Airlines’a ait Atina ya da Girit aktarmalı yaklaşık 4 saatlik uçuşlar çıkıyor. Ama sizi yanıltmasın. Biz Bora Jet’in İstanbul Sabiha Gökçen’den kalkan direk uçuşu ile gittik, uçuş süresi 1 saat 15 dakika. Uçaktan çektiğimiz 15 saniyelik video burada. Bora Jet ile direk uçmak isterseniz her Salı, Perşembe ve Pazar karşılıklı uçuşu var. Biz Perşembe sabah gidip Pazar sabah döndük. Cuma zaten dostlarımızın düğünü vardı, Rodos’a gitmemizin asıl sebebi :) Bize adayı gezmek için 2 gün kalıyordu, dolu dolu 2 gün 2 gece Rodos’a yetti mi derseniz yetmedi ama en azından yolda veya gemide vakit kaybetmeden Rodos’u doyasıya yaşamış olduk. Eğer Rodos’a Marmaris, Bodrum ya da Fethiye’deyken gidip geleyim derseniz o da olur, gemiyle gidebilir, vizeniz yoksa önceden evrakları hazır ederseniz kapıda vize uygulamasından faydalanabilirsiniz. Pasaportunuzda KKTC girişi varsa Yunanistan’a giriş yapabilmek için pasaportunuzu değiştirmeniz gerektiğini unutmayın (Malesef tüm Yunan adaları için geçerli bir kural). Eğer geçerli vizeniz yoksa kapıda vize almak için gemi şirketleri gerekli tüm evrak işleriyle ilgileniyor, önceden hazırlamanız gereken evraklar var elbette, size uygun kalkış noktasındaki gemi firmasına gerekli detayları sormayı ihmal etmeyin. Kapıda vize uygulaması ile ilgili bilgi veren firmalardan bir tanesi.
Rodos’dan diğer adalara ulaşım
Rodos’un büyük bir ada olmasının en büyük avantajı diğer adalara da ulaşım imkanı sunması. Rodos içeren bir tatil planı yaparsanız, sadece Rodos’a değil diğer adalara da geçiş yapabilir, tatil süresini uzatabilirsiniz. Mesela Rodos’dan günübirlik Symi adasına gidebilirsiniz, limandaki tekneler kişi başı 25 Euro karşılığında 08:00’de sizi otelinizden alıyor, 11:00’de Symi’nin güneyindeki Panormitis Manastırı’na varmış oluyorsunuz, 13:00’de de sizi Symi limanına bırakıyorlar, 16:00’da ise Rodos’a dönüş için tekneye geri biniyorsunuz. Sadece günübirlik değil, daha uzun süreli de Rodos’dan bir yerlere gidebilirim derseniz uzaklığa göre 3-12 saat arası gemi yolculuğu ile Girit, Kalymnos, Kos, Patmos, Santorini ve daha bir çok adaya veya Atina’ya gemi ile ulaşım seçeneğine bu siteden bakabilirsiniz. Rodos Havalimanı’ndan Yunanistan dışında bir çok ülkeye de uçuş var, biraz ucuz uçak bileti sitelerinde gezinirseniz, Atina üzerinden ekonomik şekilde tüm Yunan adalarına gemi ile ulaşım şansınız olur. Rodos’u içeren, sonu Amsterdam’a bağlanan çok yaratıcı tatil planları da yapabilirsiniz. Seyahat tarihlerinizde Rodos kalkışlı gemi ve uçak fiyatlarına göz atmayı unutmayın.
Rodos havalimanından şehir merkezine taksi 22 Euro, 4 kişi binebiliyorsunuz, 4 kişilik bavul da gayet rahat sığdı bagaja. Biz dostlarımızın düğünü için gittiğimizden hepimizin bir arada kalacağı, merkezi bir otel ayarlanmıştı. Oda fiyatı 40 Euro’dan Atlantis City Hotel’de kaldık. Hiçbir şikayetimiz olmadı ama bir özelliği de yoktu doğrusu. Rodos’a tekrar gelince nerede kalalım diye sürekli alıcı gözle otellere baktım. Elli Beach hizasında sahilde Türkiye manzaralı 4 yıldızlı bir sürü otel var, hem Old Town’a yürüme mesafesi hem de harika bir plajın önü, bizim Rodos merkezde tercihimiz bunlardan biri olurdu. Ama kesinlikle konaklamayı sadece Rodos’da bırakmayıp mutlaka 1-2 gece Lindos’da da kalmak istiyoruz bir sonraki gidişte. Lindos’un o bembeyaz boyalı evlerinde, mis gibi yemek kokan daracık sokaklarında daha fazla vakit geçirmeliyiz. Geceliği 100 TL’den başlayan harika evler var kiralayabileceğiniz ama tek sorun yer az olduğu için erken rezervasyon gerekiyor, hem booking.com hem de airbnb’den iyice aramak lazım. Öyle evler var ki kiralanabilir, bırakın tatile gitmeyi, Lindos’a yerleşmeyi düşündürtebilir!
Rodos’da öncelikle deniz konusunu kesinlikle hafife almamanızı öneririm. Rodos muhteşem bir deniz tatiline dönüşebilir. Rodos’da Ege ve Akdeniz suları birbirine karıştığı için zaten harika bir berraklık ve hareket var. Rodos’un tam iki denizin ortasında yer alması yetmiyor gibi, Elli Bech de adanın tam Kuzey burnunda, yani daha berrak, daha temiz bir su olamaz. Onur da ben de Türkiye’de Kaş’dan daha iyi deniz tanımayız, başka yerlerde ya denizin ısısını ya berraklığını beğenmeyiz, ama Rodos’da Elli Beach’de denize girince Rodos için bir kocaman bir “vaay canına” dedik. Elli Beach, uzaktan halk plajı gibi, fotografik olarak adalar, kayalar, koylar içermediği için bu upuzun plaj ve denizin rengi sıkıcı gibi görünüyor ama değil. Elli Beach’deki onlarca plajdan hangisini tercih edelim derseniz burada önemli konu burunda batıya değil, mutlaka doğuya yönelmeniz. Hatta mümkünse denizin içindeki ikonik taş tramplenin tam karşısındaki şezlonglardan birini kiralamanız. Deniz çakıl taşı olduğu için yürüyerek girmek birkaç saniyelik bir eziyet ama kendinizi serin sulara bıraktığınız anda hepsi bitiyor. Kaş’da bu suya atlayarak girip, merdivenle çıktığım için benim için Kaş kazandı ama Elli Beach’in de hakkını yiyemeyeceğim, şehrin göbeğinde daha iyi bir deniz hayal edemiyorum. Anthony Quinn, Tsambika, Kallithea, Faliraki Plajlarına biz vakit bulup gidemedik ama gidenler bayıldılar. Bir sonraki gidişte her birini tek tek deneyeceğiz. Madem deniz bu kadar güzeldi, diğer plajlarda denize girmeyip de ne yaptınız derseniz hem Lindos, hem Rodos akropollerini, 7 Springs’deki orman içi gölü ve Rodos Arkeoloji Müzesi’ni gezdik. Malum tarih ve doğa keşifleri bizim için her zaman plaj keyfinden öncelikli.
Lindos’a nasıl gitmeli?
-Rodos’dan Araba Kiralama
Biz araba kiralayıp gittik, 4 kişilik standart bir otomobili günlüğü 45-50 Euro’ya kiralayabiliyorsunuz. Biz biraz stil olsun, biraz keyfi bol olsun diye Fiat 500 kiraladık, ekstra sigorta ödemesiyle 75 Euro’ya geldi. Ama 4 kişi olduğumuzu unuttuk tabi, Fiat 500’ün tipi güzel de arkada oturanlar için tam bir eziyet oldu, sadece 2 kişi kiralansa keyfine diyecek olmazdı, o ayrı. Rodos’da şehir merkezinde onlarca araba kiralama şirketi göreceksiniz, birkaçından fiyat alıp hemen ayarlayabilirsiniz, aracı otelinize sabah istediğiniz saatte getiriyorlar. Dönüş saatinde de oldukça esnek davranıyorlar, Rodoslular pek sakin, pek anlayışlı bu gibi konularda. Biz sabah erkenden yola çıkınca, sabah kahvemizi Lindos’da içerek güne başladık. Lindos Akropol’ü o kadar yüksek ve o kadar heybetli görünüyor ki, bu sıcakta bu merdivenler nasıl çıkılır diye gözümde büyüdü de büyüdü. Şehrin hemen girişinde, akropole çıkmak için sundukları ulaşım opsiyonu eşekleri görüyorsunuz. Biz hayvanların bu şekilde turizm veya eğlence için kiralanmasına karşı olduğumuzdan yan gözle bile bakmadık tabiki. Kamboçya’da file binmediğimiz gibi, hiçbir Yunan adasında eşeğe binmedik, binmeyiz.
Nitekim basamakları öyle düzgün dizmişler, eğimi öyle iyi ayarlamışlar ki o yüksekliğe nasıl o kadar kolay çıktık anlamadım bile. Hiç gözünüzde büyümesin, kolaylıkla çıkabilirsiniz Lindos Akropolü’ne. Ve çıkmalı mısınız? Evet kesinlikle! Tarihi kalıntılar MÖ. 6 ve 7 yy’a tarihlenmesine rağmen bir antik kent için tatmin edici değildi, sütunların çoğu orjinal değil malesef fakat manzarası için çıkmaya değer. Bir tarafta Lindos Plajı, bir tarafta St.Paul’s Plajı muhteşem görünüyor.
Lindos’un bembeyaz bir örnek evleri de harika görünüyor fakat bunlar neden hiç çiçek koymamış, büyütmemiş evlerinin önünde hayret etmemek mümkün değil. Begonvilli evlerin sayısı bir elin parmağını geçmez. Çiçek yok, ama her yerin beyaz oluşu da ayrı bir büyü elbette. Biz günün deniz molasını hangi plajda vereceğimizi de yukarıdan bakıp seçtik. Lindos Akropolü sonrası eski şehrin sokakları arasında biraz gezinti yapıp ve sonra ilk bulduğumuz restorana oturuverdik. Kötü bir şey yeme ihtimali o kadar düşük ki buralarda, Greek salatası, musakka, kalamar, köfte, patlıcan kızartma derken sofra doluveriyor. Bir de Mythos bira açtın mı, her şey leziz geliyor. Lindos’daki yemeğin ardından St.Paul’s plajına indik. Araba olunca insanın hiç üşenme gibi bir durumu olmuyor, hangisi güzel arabayla gidip bakıyorsun, beğenmezsen geri dönüyorsun, araba kiralamanın bu avantajlarını gözardı etmemek lazım. Üstelik otoparka da hiç para vermedik, otopark her yerde ücretsizdi. St.Paul’s plajında özel bir işletme var, Tambakio, sabah 10:30’da açılıyor. 2 şezlong 1 şemsiye 8 Euro’ya kiralanıyor. Tek bir plastik bile kullanılmayan, istediğiniz kadar yiyip içip, akropol manzarasında yüzebileceğiniz rüya gibi bir yer burası. Tek kötü tarafı kredi kartı geçmiyor. Plaj sonrası arabayı teslim etmeden önce fazlasıyla vaktimiz olduğundan hemen planladığımız gibi Rodos’a geri dönüş yolunu yarıladığımız Kolymbia köyü hizasında doğuya Epta Piges yani Seven Springs (Yedi Pınar) yolunu tuttuk.
Yazın başında olsak her yerden su fışkırıyor olacaktı ama biz gördüğümüz kadar suyla da mutlu olduk. 150 metrelik karanlık yeraltı tünelinden ayaklarımız buz gibi suyun içinde yürüdükten sonra orman içindeki harika gölün içinde kendimizi bulmak, gölde yürümek harika bir tecrübeydi. Epta Piges sonrası adayı doğudan batıya bölecek şekilde ilerlemeye devam ettik. Yol üstündeki Arhipoli, Eleousa, Dimylia köylerinin de harika olduğu bize söylenmişti ama biz hiçbirini söylendiği kadar davetkar bulmadık ve arabadan bakıp geçtik hepsini. Batıda denize yeniden kavuştuğumuz yerde kuzeye dönüş bu defa günün ikinci akropolü Rodos Akropolü’ne doğru yola devam ettik.
Apollon Tapınağı’nın olduğu yerde arabayı park edince akropole tepeden bir giriş yapmış olduk, aşağı doğru ilerleyerek tüm akropolü gezmiş olduk. Yenilenen antik stadyumda hala antrenman yapan sporcuları görmek harikaydı. Sonrasında havalimanının önünden geçip tekrar Rodos şehrine giriş yapmış olduk. Dolu dolu muhteşem bir günün ulaşım bedeli 4 kişi için 75 Euro ve 25 Euro benzindi. Biz benzini de ayarlayamadık, fazla benzinle teslim ettik aracı, tüm bu yarı ada turu aslında çok daha az yakmıştır. Adanın güneyi ve doğusuna ise adım bile atamadık, söylemiştim Rodos kocaman bir ada, 2-3 günde hakim olmak tamamını gezmek imkansız.
-Taksi
Lindos’a taksiyle gideyim derseniz 55 Euro, yani 1 günlük araba kiralama fiyatına sadece bir tek gidiş, kesinlikle cazip değil.
-Otobüs
Arabayla 1 saat süren yol otobüsün dur kalklarıyla 1,5 saat sürüyor. Belediye otobüsleri ile kişi başı tek gidiş 5 Euro. Özel tur şirketleri ise 15 Euro’ya otelden alıp otele bırakacak şekilde gidiş-dönüş hizmet sunuyor, bu durumda Lindos’da 5 saat vaktiniz oluyor.
-Tekne
Lindos’da bana 3 saat yeter, hem diğer plajları da göreyim derseniz tekne ile gitmeniz çok avantajlı olur. 25 Euro’ya sizi otelden alıp önce Anthony Quinn plajına götürüyorlar, sonra 3 saat Lindos’da serbest zaman var, dönüşte Tsambika plajında da yüzme molası verip 18:00’de Rodos’daki Mandraki limanına varıyorsunuz.
Ama ben hem Rodos, hem Lindos akropollerini de görmek istiyorum, St.Paul’s plajına gitmeliyim, Seven Spring’s görmeyim diyorsanız bu iş ne otobüs ne taksi ile olmaz, mutlaka araba kiralamak lazım.
Oylum Yüksel
6 comments
Sitenize biraz önce nette gezinirken rastladım çok güzel paylaşımlarınız var. 4 – 5 paylaşımınızı okudum fakat dikkat ettim uzun zamandır paylaşımda bulunmamışsınız. Gezdiğiniz yerleri çok güzel yorumlayan benim okuduğum bir kaç siteden birisiniz sizi tebrik ediyorum.
old town’da gezinirken kah ortaçağ’da kah da osmanlı döneminde geziniyormuş hissi veren şehir. Teşekkürler.
Rodos her daim farklı bir Yunan adası. Adadan çok küçük bir ülke gibi gelir bana. Hep Bodrum veya Marmaris’den feribotlarla gitmiştim.
Lindos’un çiçekleri güzel tespit ve haklısın!
Kolaylıklar olsun..
Harika bir yazı olmuş.. Ellerinize sağlık. Fotoğraflar müthiş gitmiş gezmiş kadar oldum.