Herkesin farkında olmasa da bir ülkeye ya da özellikle bir yöreye ekstra bir zaafı vardır, benim zaafım İtalya. Pasaportuma göre en çok giriş çıkış yaptığım ülke de İtalya, en fazla şehrini gördüğüm, en çok zaman geçirdiğim ülke de. Seviyorum elimde değil! En çok kahramanlarım Michelangelo ve Leonardo İtalyan olduğu için, sonra ne konuştuğunu anlamasan bile minikleri ve jestleriyle gülümseten insanları, kahvesi ve karşı konulmaz yemekleri için.
Farkında olmadan İtalya’nın kuzeyini ve en güneyini es geçip, Venedik, Roma, Floransa, Bolonya, Siena, Casole d’Elsa, Napoli, Positano, Amalfi, Sorrento, Capri bir güzel gezmişim, her birinden de kilo alıp dönmüşüm. İtalya’da makarna-pizza konusunda iyi restoran tavsiyesi isteyenlere daima, “İtalya’da kötü yemek yiyemezsin, karnın acıkınca en güzel koku hangi yönden geliyorsa kokuyu takip et” demişimdir. Sadece 1-2 çok farklı menusu olanları önermişimdir. Konu pizza-makarna ise, bunu iyi yapmak değil, kötü yapmak marifet diye düşünüyorum. İstanbul’da da İtalyan restoranı statüsünde 50’en fazla pizzacı-makarnacı var, iyi malzeme kullandıkları sürece hiçbirinden şikâyet etmeyiz. Ama bu işe biraz düşkünseniz, İtalyan mutfağı dendiğinde aklınıza gelen tatlar makarna-pizza değil de, fırında patlıcanlar, balık çorbaları, yemeğin ortasında içinden süt fışkıran peynirler, balkabağı, safran, siyah trüfler falansa, İstanbul’da gidilebilecek İtalyan restoranı sayısı 5’i geçmiyor. Bunlardan hangisi Boğaz’da derseniz elde sadece bir seçenek kalıyor, Ortaköy’de Four Season Otel’in içindeki İtalyan; Aqua.
Bu yazıyı okuduğunuza göre Seyahatperest.com ‘un yazarı Özge Lokmanhekim’i kesin tanırsınız, İstanbul’da ve gezdiği şehirlerde en iyi ne var, nerde ne yenir o bilir. Ne zamandır “kız kıza şöyle güzel bir yemek yiyelim diyelim” diye hayıflanıyorduk, tutturamıyorduk zamanı. Yemeğimiz için meğer şeflerin şefi 3 Michelin yıldızlı İtalyan usta İstanbul’a gelsin diye bekliyormuşuz.
Harika bir İtalyan restoranı olduğunu duyduğum halde ve boğazda olması sebebiyle muhtemelen dünyadaki en iyi manzaralardan birine sahip İtalyan restoranı olmasına rağmen Four Seasons Otel’deki Aqua’yı aklıma kazıyamamışım. Hâlbuki özel günlerde ve özellikle yaz akşamlarında gitmek ne kadar keyifli olurdu. Dün akşamdan sonra Aqua’yı unutmam mümkün olmayacak.
Michelin yıldızı konusuna pek aşina olmayanlar için kısaca anlatayım. Fransız Michelin lastiklerinin sahipleri 1900 yılında ülkede o yıllarda hepi topu 3bin kadar otomobil olmasına rağmen, güvenli otomobil yolculuğunu sahiplenmek ve otomobil yolculuklarına ilham vermek hayaliyle şoförler için bir rehberi hazırlamışlar. Rehber benzin istasyonları, haritalar, hoteller, lastik değiştirme ipuçları gibi faydalı bilgiler içeriyormuş. 35bin kopya basıp reklam amaçlı ücretsiz olarak dağıtmışlar. Rehber beğenilince yıllar içinde olay diğer ülkelere kayıyor ve tüm dünyada restoran konusunda en geçerli görüş, bir nevi Oscar haline geliyor. Michelin’in ülke rehberinde veya web sitesinde çıkış-varış noktanıza göre yol üstündeki tüm iyi restoranları görebiliyor, tavsiyeler alabiliyorsunuz. Ama tüm bu öneriler arasında en zor olanı yıldız almak. 1 yıldız, kategorisinde çok iyi restoran, tavsiye ederiz manasında. 2. yıldız çok çok iyi, kaçırdıysanız U dönüşü yapmaya, yoldan sapmaya değer gibi. 3. Yıldız ise başlı başına sırf bu restoranda yemek için seyahat etmeye değer anlamında. Koskoca İtalya’da 3 Michelin yıldızlı kaç restoran var derseniz, cevap 7, evet sadece 7. Yani Michelin baya zor beğeniyor. Aşçıbaşıların başrolde olduğu filmlerden bilirsiniz, şef daima bir yemek eleştirmeninin gelip, yemeği beğenmezse kötü yorum yazacağı endişesi taşır. Eleştirmenlerin geldiği gün ortaya çıkan aksaklıklar da bu tip filmlerin en büyük eğlencesidir. İşte bu filmlerdeki tantanayı 3 Michelin yıldızlı restoranlar için 100’le çarpın, o yıldızı korumak nasıl bir strestir kim bilir.
Aqua, İtalya’nın Bergamo şehrindeki 3 Michelin yıldızlı Da Vittorio restoranın şefi Enrico Cerea, 22 Ocak’a kadar mutfağında misafir ediyor. Baba Vittorio Cerea, eşi Bruna ile birlikte 1966’da restoranları Da Vittorio’yu açmış. 1970’de 1 Michelin yıldızı kazanmışlar, 1996’da ise yıldız sayısını 2’ye yükseltmişler. Vittorio’nun çocuklarından Enrico ve Roberto babalarının yolundan gidip şef olmayı küçük yaşta kafaya koymuşlar ve resmen mutfakta büyümüşler. 2010 yılında ailelerinden kalan 2 yıldızı bir yıldız da bu iki kardeş katmış ve restoranlarını taşıyabilecekleri en üst seviyeye taşımışlar. Da Vittorio ismi, gastronomi ile ilgilenenler için sadece bir restoranı değil, çiğ balık, pirinç ve tatlı konusunda yayınladıkları kitaplarla pişirme tekniğine ve tariflere ismini veren bir ekol olmuş.
İstanbul’a sadece Enrico gelmiş, çünkü doğal olarak 3 Michelin yıldızlarını korumak zorunda oldukları bir restoran var, Roberto mecburen Da Vittorio’nun başında. Enrico, aynı mükemmelliği İstanbul’a getirmek ve meraklılarına 3 Michelin yıldızlı İtalyan yemeği deneyimini yaşatmak için çok titiz davranmış. Malzemelerden kritik olanları yanında getirmiş, diğerleri içinse hali hazırda harika bir İtalyan restoranı olan Aqua’nın seçimlerinden faydalanmış.
Uzun zamandır ilk kez cep telefonuyla fotoğraf çekmenin uygunsuz olacağı bir mekâna geldiğimi fark ettim, özlemişim sadece sohbet edip, telefona bakmadan yemeği. Aqua, sohbet edebileceğiniz kadar sessiz, konuştuklarınızı kimsenin duymayacağı kadar rahat bir mekân. Özge’yle otel lobisinde buluşup, Aqua’ya geçmeden önce biraz boğaz havası aldık. Manzarayı görünce daha yemek yemeden buraya bir de yaz akşamında gelmeye sözleştik zaten. Menüde seçim yapmaya çalışırken ünlü şef Enrico’nun masamıza gelip “buonasera”demesiyle İtalyan rüyası başlamış oldu. Çıkarken de menüyü imzalayıp hatıra olarak bize verdi. Bir de Da Vittorio restoranın çok şık bir kataloğu vardı, lütfen alın dedi Enrico. Zaten imzalı menüyü ve kataloğu alınca, ben bu deneyimi bir güzel anlatayım diye karar verdim. Bilgilerin çoğunu o katalogdan okuyup anlattım, giderseniz mutlaka siz de alın, imzalı menü istemeyi de unutmayın.
Biz menüden seçim yapmayıp, tadım menüsü aldık. 6 defa servis aldık, ilk üç bir Da Vittorio imzası olan deniz ürünü, ana yemek dana yanağı ve son ikisi tatlı! Yemek anlatmaya pek alışkın değilim ama Da Vittorio’nun deniz ürünlerini pişirme teknikleri konusunda neden ekol olduklarını anladım. İtalya’nın lüferi sayılan Morina balığı enfesti, tattığım an Positano’da yaz akşamına ışınlandım. Telefonla videosunu çekemediğime üzüldüğüm an ise “Mars Manzarası” isimli dondurmalı, fındıklı, mousselu o inanılmaz tatlıya, garsonun espresso dökerek servis yaptığı o büyülü andı sanırım.
Eğer İtalyan mutfağına meraklıysanız, daha önce Bergamo’daki Da Vittorio restorana gitmediyseniz ve 22 Ocak Cumartesi gününe kadar İstanbul’da bulunacaksanız, 3 Michelin yıldızlı ünlü şefi kaçırmayın. Eğer akşam saatlerinde yer bulamazsanız, Cumartesi kahvaltı veya öğle yemekleri için şansınızı zorlayın derim.
Detaylı bilgi ve rezervasyon için telefon (212) 381 4059
22 Şubat’a kadar Aqua‘ya gidemezseniz üzülmeyin. Tecrübeli Executive Sef Sebastiano Spriveri uzun süredir Aqua’da harikalar yaratıyormuş. Dün her ne kadar misafir şef Enrico’nun menüsü için Aqua’ya gitmiş olsak da, Aqua’nın esas şefi Sebastioano her an bizimle ilgileniyor, beğenip beğenmediğimi sorup memnuniyetimizden emin olmak istiyordu. Aqua’da aldığınız hizmetten başınızın dönmemesi mümkün değil.