Amsterdam’ın birbirine benzeyen daracık evlerinin uzandığı sokaklarından geçerken, birbirine hiç benzemeyen dükkanlar sıralanıyor yol boyunca. Red Light District de eskisi gibi değil, yeni butikler, içinden kahve kokusu yükselen dükkanlar yavaş yavaş kanal etrafında mevzilenmişler (Amsterdam kahve molası). Kanal kenarına oturmuş insanlar, yürüyen insanlar, hiç susmayan insanlar, sürekli pedal çeviren insanlar… hava beklenildiği gibi, dumanlı. Amstel Nehri’nin üzerinde akan teknelerin her biri başka bir evin salonu gibi. Muhabbet son ses. Yüzler hep gülüyor.
Benim ilk Amsterdam deneyimim de gözlerim istemsiz evlerin kancalarına takılıyor. Çatılarda, dışarı doğru uzatılmış demirler üzerine yerleştirilmiş kancalar. Amsterdam evleri dar merdivenli, dar girişli yapılar. bunun sebebi de şehir merkezindeki yapıların vergilendirmesi çok eskiden beri taban ölçülerine göre yapılıyormuş. Halk da çareyi daha az vergi ödemek için ince uzun binalar yaparak bulmuş. Haliyle merdivenler de yan yana anca iki insanın geçebileceği genişlikte olduğu için eve taşınacak mobilya, araç gereçler bu kancalarla yukarı taşınıp büyük pencerelerden içeri alınıyormuş. Her çatıda Kaptan Hook’un uzanmış eli selamlıyor geçen tekneleri.
Sokaklarda yürüdükçe ilk önce herşey belirli bir alana sıkışmış gibi geliyor ama siz ısrarla yürümeye devam ettikçe Amsterdam da kendisine sakladığı sokakların kapılarını bir bir açıyor. Bu konuda da çok cömert. Bir kez kapı açıldı mı diğer kapıları da bir bir gösteriyor. Köşeyi dön ilk dükkan, devam et hemen yan dükkan. Dur! Etrafına bak, saat yönünde 1, işte o dükkan… Red Light District’in sonlarına doğru, yüzün kanala dönükken arkanı dön. ara sokağa girer girmez, kilisenin karşısı Quartier Putain.
Tuğla duvarları üzerine kocaman puntolarla Quartier Putain yazıyor. “Lanet Mahalle” Dutch almanağının her daim müdavini, Heinz Hermann Polzer (aka Drs. P )’ın mekana adını veren Quartier Putain şarkısı içeride de yankılanmak için hazır. Köşedeki müzik kutusu içinde 21. sırada bekliyor. Aldığınız her kahve eşittir bir müzik. Jetonu atınca, makinanın içinde kısa süreli tıkırtılar, çark benzeri sesler dönüp dolaşıp çıkarıyor müziği. Ne keyif. Ve o espressonun tadı nedir? Dünyaya ilk ayak basan uzaylının benim için küçük ama Sirius için büyük bir yudum dediği geliyor kulağıma. Amsterdam ‘da içtiğim en iyi espresso.
Drs. P – Quartier Putain
İki katlı mekanın üst katı sanat galerisi kıvamında, bağımsız hip hop kültürünün yayımcısı Top Notch‘un ofisi de burada. Üst katta genç yeteneklere, kısa kısa hip hop performanslarına şahit olabilirsiniz. Mekanın sahibi Erik de Kok, Amsterdam ‘daki kahve dükkanları zinciri Coffee Company ‘nin kurucusunun oğlu. Ama buradan bir baba oğul rekabeti çıkmasını beklemeyin. Coffee Company bol paralı bir şirkete satılalı çok olmuş.
Hemen hemen her mekanda olduğu gibi burada da internet ücretsiz. Ve en hızlı yerlerden biri. Kahvenin yanına alacağınız ne ise ortalama lezzetin üstünde. Merak etmeyin. Hangisi gözünüze güzel görünüyorsa alabilirsiniz. Baristalar da zevkle yardımcı oluyor.
Çekirdek kahve de alabileceğiniz Quartier Putain‘de espresso €2,40 . Kullandığı kahve makinası La Marzocco Strada’dan çıkan koku da baya iyi. Demlenen filtre kahve en fazla 1 saat içinde tükeniyor. Perşembe, Cuma ve Cumartesi geceleri geç saate kadar açık (performanslara denk gelebileceğiniz günler ). Diğer günler 08:00-18:00 (hatta 17:40 servis kapanıyor).
Quartier Putain’den çıkar çıkmaz, kanalın hemen yanından bir kaç adım ilerlediğin, saat 3 yönünde, Megalodon. Kahve ve dekorasyon mağazası Megalodon sizi heyecanlandırmadıysa artık buralardan uzaklaşma vakti gelmiştir. İlk uçakla geri dönün.
Basit gibi görünen ama kendinizi kaptırdığınız an detaylarda kaybolup zamanı unutturacak bir mekan. Bizim masaya geçip siparişimizi vermemiz 15 dakikayı bulmuştur.
Menüden şöyle atıştırmak için birşeyler bakıp üzerine de iki espresso içip mekandan ayrılmak istiyorduk ama ne mümkün. Tahıllı ekmek üzerine krem peyniri üzeri somon, üzeri roka-marul, üzeri avokado, üzeri zeytinyağ, üzeri karabiber ve limonlu bir tabak geldi önümüze… Ve o tabak ile tanıştığımız anı tarihe not düşmek için fotoğrafladık. Fotoğraf sizin için ne ifade edebilir bilmiyorum ama bir arkadaşım ben Amsterdam’a gideceğim ne yapayım derse söyleyeceğim şey çok net ” Uçaktan iner inmez Megalodon’a git bunu ye. Sonra istersen geri dönebilirsin” Çok mu abarttım? Yolunuz düşerse uğrayın sonra konuşuruz.
Amsterdam Kahve MolasıFiltre kahve için kendi hazırladıkları harmanı kullanıyorlarmış. Ben espresso sonrası ufak bir tadım yaptım. Tabi espresso sonrası filtre kahve tadı pek anlaşılmaz lakin damağımın bir köşesinde kendisini belli etti. Rüyamda da filtre kahve içen somon görünce her şey aydınlığa kavuştu!
1 comment
Fotolar gerçekten çok güzel ve ilham verici… :)